26 Mart 2013 Salı

Şarabın Renkleri

Şarap seçimlerinizi yaparken dikkate almanız gereken bir diğer nokta da şarabın rengidir. Şarabın rengi onun asiditesi, vücudu, yıllanmışlığı hakkında fikirler verebilir. Elbette iyi bir gusto ya da degüstatör bu bilgiyi çok iyi harmanlayarak kör testlerde de şarap hakkında fikir edinebilmektedir. Bizim için ise şimdilik renklerin ne manaya geldiğini öğrenmek yeterli olacaktır sanırım.



Wine Pairing Chart - Şarap ve Yemek Eşleşmeleri

Bu tablo ile hangi yemekle hangi şarabın daha uygun olduğunu öğrenebilir, tercihlerinizi yaparken akılda kalıcı bilgilere ulaşabilirsiniz.



Farklı Şarap Çeşitleri Tablosu



Bu kadar çok şarap içinden hangisinin hoşunuza gideceğini nasıl bulabilirsiniz? Bu tablo çok yardımcı olabilir. Posterin üzerine tıklayınca veya kaynak adresten büyük versiyonuna ulaşabilirsiniz.

Kaynak: http://winefolly.com/review/different-types-of-wine/

Original Source: Different Types of Wine

Chiara Civello - SKYLARK

Ayo - Watching You

Gabrielle - Give me a little more time

24 Mart 2013 Pazar

Tarihteki Komik İcatlar (FAIL)

Bebek Kafesi : Bebeğiniz hava alsın! :)

Hepimiz hayatı kolaylaştırmak adına bir şeyler düşünürüz. Bu düşünceleri unutanlar normal hayatlarına devam ederken, ille de tarihe geçicem derdindekiler bazen bu buluş olayını abartabiliyorlar...

Buyrun efenim...

Sempatik Suçlu - Johnny Ramensky



Jhonny Ramensky;

İskoçya kıyılarında simsiyah siluetiyle yükselen korkunç Peterhead hapishanesi, 1958 yılı ekiminin fırtınalı bir gecesinde, bir taraftan okyanustan gelen dalgaların hücumuna, bir taraftan da sağanak halinde yağan doluya göğüs geriyordu. Bu uğuldayan tabiatın ortasında hapishanenin alarm sirenleri boğuk bir hıçkırık gibi aksetti. Küçük Peterhead şehrinin evleri ve meyhaneleri bu sesin yabancısı değillerdi. Herkes birbirine bakıp aynı sözü tekrar etti: "John Ramensky yine kaçtı"

İskoçya'da herkes Ramensky'ye hayrandı.Bu adam kasa hırsızlarının en ustası, hapishaneden kaçma üstadı ve aynı zamanda 2.Dünya savaşının ünlü bir komando şefiydi.

İlk olarak 11 yaşında şeker çaldığı için hakim karşısına geçti, sonraki yıllarda iyi bir hırsız olacağını anlayan Ramensky, 16 yaşında tekrar yargıçla karşı karşıya geldi. Bu tarihten sonra John artık çok iyi bir kasa hırsızı oldu. Ancak onun stili bambaşka olduğu için polis olay yerine geldiğinde hırsızlığı Ramensky'nin yaptığını hemen anlıyordu. 1924, 1927, 1932'de hapse mahkum oldu. Son seferince canı sıkıldığı için hapishaneden kaçmaya çalıştı ancak yakalandı.

Ceza süresini doldurduktan sonra John çocukluk arkadaşı Mary ile evlendi. İlk başlarda iyi ve sakin bir koca olan John çocuğu olacağın öğrendiğinde 18 katlı bir binaya çıkarak kasaları boşaltmaya başladı, ancak inerken yakalandı. 1934 de karısının ölmek üzere olduğu haberini alınca Peterhead hapishanesinden kaçtı. Uzun ve zorlu bir kaçış sırasında yakalandı. Bu esnada Mary öldü ve çocukları da uzak bir akrabaya teslim edildi. 1938 de hapisten çıkan John çıkar çıkmaz 2 vurgun daha yaptı ancak yine yakalandı.

1942 de hapisten çıktığında 2.Dünya savaşı başlamıştı. Ne yapacağını bilemez durumda iken kendisini defalarca içeri sokan müfettiş Westland onu KOMANDOS a davet etti. Bu tarih, John için, savaş alanında Almanların gizli evraklarını kasalardan çıkartması ve 2.dünya savaşında verdiği büyük hizmetlerden dolayı milat sayılırdı. Savaş sonrasında devletin ve milletin saygısını kazanmıştı.

Ancak John rahat duramadı; 1947 tekrar yakalandıktan sonra,1952 de, 1957 de, 1958 de defalarca Peterhead hapishanesinden kaçtı. Ancak çok geçmeden yine yakalandı.



23 Mart 2013 Cumartesi

Rudolph Ivanovich Abel - İçi Boş Bozuk Para

Eski Sovyet istihbarat elemanı. 1957'de New York'ta yakalanmış, 45 yıl hapisle cezalandırılmış. ilginç olan yakalandığında adının Rudolf Abel olduğunu söylemesiymiş. Bu ad, aslında sovyetlere gönderdiği "ben yakalandım" sinyaliymiş. 1962'de, önceden Sovyetler tarafından yakalanan Francis Gary Powers + bir amerikan öğrenci ile takas edilerek ülkesine dönmüş. Mezar taşında hem gerçek adı, hem de sinyal vermek için kullandığı ad yazılıymış. iki isimli aynı zamanda da iki Amerikan'a bedelmiş.

Aslında hikayenin başlangıcı 1953. FBI daki dosyaya göre; hikaye 1953 yılınca gazeteci bir çocuğun eline şans eseri geçen bir bozuk para ile başlıyor.

Push to add drama - Şahane bir Reklam


Belçika da TNT yi seyretmek için küçük kırmızı bir buton yeterli! Adamlar çok yaratıcı bir reklam yapmış. Kimin başına gelse sadece izlemekle yetinir! 


Kaynak: http://www.egonomik.com/2012/04/keske-benim-basima-gelseydi-push-to-add-drama/

Yetenek Sizsiniz Türkiye Finalistleri Kıvanç ve Burak'tan Özel Gösteri


Bu adamlar gerçekten çok iyiler. Hem eğlendirip hem muhteşem bir şova imza atıyorlar...

Anlamlı bir Animasyon - Union is Strength !!!


Ben penguenlere koptum :)

Gerçekten çok güzel bir animasyon reklam!

Isang Litrong Liwanag - Solar PET Şişe


Dünyanın en basit fikrinden çok yaratıcı, çevre dostu, tamamen çaresiz ve fakir insanlara yardım için yapılmış, hiçbir teknoloji gerektirmeyen bir ürün çıkmış.

Bu ürün de biz şöyleyiz, yok şöyle yardım ediyoruz, sosyal sorumluluk bizde tavan yaptı tavan diye bağıran firmalara kapak olsun...

Anadolu Efes oyuncularına taraftar sürprizi


Tuncay Özilhan ın göz bebeği, Anadolu gurubunun en büyük başarısı Efes yıllardır hayatımızın tam ortasında. Ve bu büyük oluşumun içinde hep var olan motivasyon bu sefer Anadolu Efes oyuncularını vurdu :)

Belki birçok insan bu videoyu seyretti ama ben yine de unutmamak için eklemek istiyorum. Reklam budur! 

THY den Gurur Verici Reklam


THY gerçekten çok güzel bir reklam filmi yapmış. Devletin elinde yıllardır yükselen bir başarı grafiği çizen, "yok artık" dedirten Euroleague, Barcelona, Manchester gibi dev organizasyonların sponsorluğunu artık kanıksadığımız, herkesin gözünde başarılı bir şirket Türk Hava Yolları.

Ne var ki bu başarısının arkasını her zaman dolduramaması, başarının içine saçma sapan ideolojileri serpiştirmesi, dünyanın en çok noktasına uçuyoruz diyen ama insana "Türkiye'den kim oraya gider ki? dedirten bir şirket benim gözümde. Do&Co ya laf söyletmem ama bak yemekler şahane :)

Hayata Anlam Katan Çalışmalar - Havadan İçme Suyu Üretmek



Peru’nun Mühendislik ve Teknoloji Üniversitesi yani UTEC (University of Engineering and Technology) yeni öğrencilere ulaşmak, öğrenci adaylarının dikkatini çekmek için çok güzel bir çalışmaya imza atmış. Havadaki nemi kullanarak içme suyu üreten bir billboard tasarlamış ve bunu dünyanın çöl üzerine kurulu en büyük ikinci başkenti olan Lima’ya yerleştirmiş.

Ve Reklam panosundan kısa süre içerisinde bir sürü insan faydalanmış ve bilmem ne kadar su üretilmiş. İleride yaygınlaşmasa da akla getirince dünyada temiz suya ulaşamayan milyonlar için büyük bir çalışma. Biz suyu hunharca harcarken, dünyada temiz su bulamayan insanlar var olduğunu unutmamak lazım. Dünyadaki zengin iş adamları reklamın iyisi kötüsü olmaz deyip insanları kandırmaya çalışacaklarına bi tane şu billboard dan yaptırsalar da sevaba girseler keşke.



21 Mart 2013 Perşembe

Caz Müziğin en iyi 10 aşk şarkısı

Dünyadaki çok az şey güzel bir aşk şarkısı kadar insanı etkileyebilir. Hele bu şarkıların ezgiler caz müzik ile süslenmiş ise, o şarkıdan alınacak haz bambaşkadır bence.

Dinlemek huzur veriyor, parçalamıyor, kırmıyor, sadece huzur veriyor...

1. Ella Fitzgerald - All The Things You Are



2. Louis Armstrong—Dream a Little Dream of Me



3. Frank Sinatra—As Time Goes By



4. Billie Holiday—Crazy He Calls Me



5. Nat King Cole—Unforgettable



6. Norah Jones—Come Away with Me



7. Sarah Vaughan—Body and Soul



8. Tony Bennet—Blue Velvet



9.Diana Krall - Gee Baby, Ain't I Good To You



10.Ray Charles - A Song For You

1964 - Yarının Hastanesi Böyle Olacak...


Alabama'nın ormanlık bir tepesinde iş adamları ve bilginlerden oluşan bir grup "yarının hastanesini" inşa etmeye çalışıyorlar.

İşte hastanenin hayret verici özellikleri;

Ameliyathanesi, mutfağı, çamaşırhanesi bulunmayacaktır.

Ameliyat, hastanın yatağında, şişirilmiş, sterilize bir plastik torbanın içinde yapılacaktır.
Yatak icabında banyo, duş, tuvalet görevi görecek, yerinden çıkarılabilir demirleri, boru tertibatı olacaktır.

Bütün hastane portatif olacaktır. Savaş alanlarına, denize, dünyanın herhangi bir yerine paraşütle indirilip çok kısa sürede hasta kabul edecek şekilde dizayn edilmiştir.

Doktor ve hemşirelerin viziteye çıkmasına gerek kalmayacaktır. Hastanın nabzının sayılması, ateşine bakılması, tansiyonunun ölçülmesi için yatak takımında bulunan küçük düğmelerden faydanılacaktır. Bu düğmelere "transducer" deniyor. Uzay seyahatlerinde hayvanlara bağlanan ve sağlık durumlarının ölçüldüğü sistemle aynı sistem kullanılacaktır.

Atomedic'in tıp direktörü Dr.Hugh MacGuire, "Birgün gelecek, hasta veya sağlam herkes, bu "transducer" leri taşıyacak. Günün birinde de belki doktor kapınızı çalacak ve size hastalanmak üzere bulunduğunuzu haber verecektir" diyor.


Adam da ne ileri görüşlülük varmış arkadaş. Biraz fadılın imzasına benzemiş olay ancak hayal gücünü satmak diye buna derim ben.

Bu tanıtım 1964 NewYork Fuarında yapılmış. Ancak araştırdığım kadarıyla hayata geçirilememiş. İnşaatı tamamlanmış ama o dönemin hatta şimdinin teknolojisine göre bile uçuk bir fikir.

Biz hala hastanelerde süründüğümüze göre, o yıllardan bu yana çok da ilerleme kaydedilmemiş sanırım...








20 Mart 2013 Çarşamba

Hangi şaraplar yıllandırmaya uygundur?


Bir bilene sormak lazım...

Bizler gibi amatör şarap severler için şarap yıllandırmanın veya şarap saklamanın ticari bir amacı olamaz. Yani biz şarabı ileride değerlenir, piyasası artar diye saklamayız. Ya şarabı çok beğenmişizdir, fiyatı da uygundur, ileride de ben bu lezzetten mahrum kalmayayım diye yüklüce bir miktar alıp canımız çektiğinde içeriz, ya da henüz olgunlaşmamış ama zaman içinde dengesini bulacağına inandığımız ümit vaat eden şarapları alır ileride gerçek lezzetine ulaşınca tadına varabilmek için yıllandırmaya çalışırız.

Bizler, yurtdışı değeri $100 geçmeyen şarapları sadece kendi zevkimize göre daha uygun bir zamanda içmek üzere saklayan şarap sever amatörleriz. Depoladığımız şarapların sayısı yüzlerle binlerle değil, 10 larla ifade edilir. Daha fazla risk alabiliriz ve ideal koşulları daha uygulanabilir sınırlara çekebiliriz. İşte benim revize edilmiş listem:
1. Gün ışığı görmeyecek.
2. Çevre ısısı mevsime göre hiçbir zaman 8-10 derecenin altına düşmeyecek, 21-22 derecenin üzerine  çıkmayacak. Gün içindeki ısı değişimleri 3-4 dereceyi aşmayacak.
3.Mantarı kurumaması için biraz rutubet faydalı olur ama bizim şaraplarımızı 30-40 sene saklamak gibi bir niyetimiz yok zaten. Çok kuru bir ortam olmasın, yeter.
4.Şişeler yatık olarak saklanacak.
5.Salonun ortasında kalorifere bitişik bir şaraplıkta muhafaza edilen şarapları 1 sene sonra sirke niyetine salataya bile dökemezsiniz. 


Julio Iglesias - Right Here Waiting

Cumhuriyetimizin Ondördüncü Yılı



Hiç onu özlediğiniz oldu mu son zamanlarda? Ya da hatırladığınız? En kötü ihtimalle adını telaffuz ettiğiniz?

Kaçımız bu dejenerasyonun dışında kalabiliyor? 

Bence, insanoğlunun en zayıf yanı olan öz benliğini inkar etmek üzerine kurulmuş ve içerisinde; tüketme, egolarını tatmin etme, daha iyisine ulaşma hırsı, kıyaslama, sosyal statü kazanma gibi dinimizle ve insanlıkla hiçbir alakası olmayan bir sistemin içinde kaybolup gitmekteyiz.

Kaçımız Kur'an ın her köşesinde yazan şu "EĞRETİ" hayatta mal, mülk, para, lüks elde edebilmek için öz benliklerimizden vazgeçiyoruz? Sistem bu çünkü; sana sunulanı elde ettiğin zaman huzura kavuşup mutlu olacağın vaat ediliyor. Bir nevi matriks yani :)

İşte bu hengamenin içinde unutup gittiklerimiz arasında bir nebze olsun bize hatırlatma görevi görebilecek güzel bir yazı.

Yıl 1936-1937...

On dördüncü yılına kavuştuğumuz Cumhuriyetimizin, sonu gelmeyecek kadar çok olan feyizlerini (bolluk,ilerleme) saymaya bu sayfalar yeterli gelmez.
İdare makinasının her kısmında bu yükselme hareketinin bir çok eserleri milli gururumuzu kabartacak derecededir.

Cumhuriyetten evvelki zamanlarda iç ve dış siyasetimizde bu derece intizam ve inzibat, ve birbirini takip eden muvaffakıyetler  milli sanayimizde, zirai mahsulatımıza bu nispette terakki (ilerleme) ve inkişaflar (açılma, yetişme), hayalimizden bile geçmezken şimdi hepsi birer hakikat olarak gözlerimizin önünde açılmaya başladı.
Milletimizin maarife karşı gösterdiği sonsuz heves ve rağbet, ve Cumhuriyet Hükumetimizin bu hususta da sarfından çekinmediği ikdam (sebat) ve gayret büyük takdirlere değer.

Türk yurdunun her yuvasına varıncaya kadar açılan mektepler bir çok köşelerde görülen fabrikalar ilmen, iktisaden daha ziyade yükseleceğimizin birer müjdecileridir.

Cumhuriyet: fazilet, hürriyet, saadet, sulh ve selamet ile birdir. Ve o sayede Cumhuriyetle idare olunan memleketler maddi ve manevi huzur ve refah içinde en mesut hayata nail olmuşlardır.

Geçirdiğimiz o acı günleri ve mücadele devrindeki felaketleri unutmamalıyız, Cumhuriyete ve Cumhuriyetin bize vait ve tepşir (müjdelemek) eylediği bu feyiz ve saadetlere, o kadar kolay mazhar olmadık, o, dikenli yolların hatırası bile çok elimdir. Hep bunları düşünerek Cumhuriyetimizi canla başla müdafaa ve muhafazaya and içmeliyiz.

Geçen her felaket ve yoksulluğu, Ulu önderimiz Kemal ATATÜRK'ün yüksek himmet ve rehberliği ve onun dahiyane idaresi altında içeride ve dışarıda her sıkıntıdan uzak ve tam bir sulh ve sükun içinde telafi etmekte olduğumuzu düşünerek milletçe giriştiğimiz bu çalışma savaşında daha büyük gayret ve sebat göstermeliyiz.
Milletin Büyük ATATÜRK'e sarsılmaz bir iman ile itimat ve kalbi irtibatı, muvaffakiyetin medarı olan nefse itimatla birdir.

Bu büyük milletin evladı bizler, Cumhuriyete yetişmiş ve onun nimetlerini tatmış olmakla bahtiyarız; ne yazık ki babalarımız, atalarımız, böyle bizim gibi bütün dünyaya karşı fahr (övünme) ve gurur ile bakacak, adil, faziletli bir idarenin meyvalarından mahrum olarak yaşamışlardır.

Şimdi bize düşen vazife, kendimizi, evlat ve torunlarımızı Cumhuriyete layık seciyelerle, hür, Hakk'a tapan, faziletli, büyüklere saygı, küçüklere sevgi, his ve terbiyesiyle yetiştirmektir.

Ulu Önderin bizim için, bu mübarek yurt için geceli gündüzlü sarf ettiği mesai ile bize bahşeyleyeceği bunca nimetleri biz de ancak böylece ebediyyete kadar kavuşturabiliriz.

Kaynak: Boğaziçi Mecmuası Cilt:1 Sayı:2










ŞİRKETİHAYRİYE - Türkiye'de kurulan ilk milli Anonim Şirketi



ŞİRKETİHAYRİYE


Şirketihayriye şu mübarek Türk yurdunda kurulan ilk milli anonim şirketidir.

1850 yılında resmen kurulan Şirket-i Hayriye'nin sermayesi, her biri üçer bin kuruş olan 2000 hisseye bölünmüştü. 100 hisse alan Sultan Abdülmecid'in emriyle bütün devlet ileri gelenleri, zamanın zenginleri, şirketten hisse senedi aldılar. Mustafa Reşid Paşa şirketin bir halk şirketi olmasını istediğinden, idaresi altı yıl süreyle Antuvan Kalcıyan ve Agop Bilezikciyan adında iki tüccara ihale olundu.


Asıl kurucusu başardığı büyük işlerle namını hakkı ile kazanan sadrazam Mustafa Reşit Paşadır. Tanzimat'ın ilanı ile başlayan inkılap hareketi Boğaziçi sakinlerinin sosyal hayatında da etkisini gösterince, Boğazda oturanların maddi durumlarına göre muhtelif çifte kayıklarla veya köy pazar kayıkları ile seyahat etmek zor gelmeye başlamış. (yıl 1850 paşalar yine paşa!) Şirketihayriye (Şimdiki adıyla sanırım Şehir Hatları) de bu ihtiyacı karşılamak için kurulmuş.

Kuruluşundan bir süre sonra çalışma alanını genişleten bu şirket, İzmit'e bile vapur işletmeye başladı. Buna bir de Tekirdağ hattı eklenince, Şirket-i Hayriye mahalli bir işletme olmaktan çıkarılarak imparatorluğun her yerinde çalışan büyük bir kuruluş haline geldi. Zamanla şirketin zararı arttı ve hissedarlar 19 Haziran 1944'de toplanarak şirketi Ulaştırma Bakanlığı'na devrettiler.



Şirket-i Hayriye, faaliyet süresi boyunca üç araba vapuru, yetmiş dört yolcu vapuru, üç kömür vapuru ve bir gezinti teknesi olmak üzere toplam seksen bir parçayı bulan vapur filosuna sahiptir. Şirketin yetmiş yedi parçadan oluşan araba ve yolcu vapurlarının altmış altısı İngiliz, altısı Fransız, ikisi Alman, biri Hollanda yapımıdır. İki vapur ise Hasköy Tersanesi’nde inşa edilmiştir.

Eftelya


Suhulet

Dinah Washington- Mad about the boy



Keyifle ve kararında dinleyiniz...

19 Mart 2013 Salı

Günün Caz Takvimi



Sevil Esen

Sanatçı: Sevil Esen vokal, Haluk Dayıoğlu piyano, Saygun Arpalı davul, Serhat Yılmaz bas
Mekan: Sakman Klüp / Cezayir Sok. No: 6 Galatasaray, Beyoğlu Tlf: 0 212 244 5873 - 0 212 249 2541
Tarihi: 20.03.2013
Saat: 21:30
Etkinlik Bilgisi : Sevil Esen vokaliyle Sakman Klüp`te.


Boğaziçi Caz Korosu
Mekan: Trakya Üniversitesi, Edirne
Tarihi: 20.03.2013
Saat: 20:00
Etkinlik Bilgisi : Edirne Belediyesi ve Trakya Üniversitesi katkılarıyla Boğaziçi Caz Korosu bu akşam konser verecek.



Ülkem Özsezen Newburry Quintet
Mekan: Alt Caz Kulüp / Tomtom Mah., İstiklal Cad., Acara Sok., No: 5/B Beyoğlu - İstanbul Tel: (0212) 244 8567
Tarihi: 20.03.2013
Saat: 22:00
Web Adresi: http://www.facebook.com/altnokta
Etkinlik Bilgisi : Ülkem Özsezen bu akşam albümünden ve caz satandartlarından çalacağı parçalarla Altsahnesinde.

Siyah Şapkalı Kadın
Mekan: La Gazzetta Bar, Double Tree By Hilton, Kadıköy
Tarihi: 20.03.2013
Saat: 17:00
Etkinlik Bilgisi : Deniz ve tarihi yarımada manzarası ile konuklarına keyifli anlar yaşatan DoubleTree by Hilton Istanbul – Moda, 2009 yılında besteci, aranjör, ünlü piyanist Ali Akaçça ile birlikte ilk albüm çalışmasını gerçekleştiren Ayşe Evrim’i ağırlıyor. Fransız melodilerinden, Napoliten tangolara, unutulmaz yerli şarkılardan, Rum müziklerine kadar uzanan geniş repertuvarıyla Siyah Şapkalı Kadın Ayşe Evrim, her Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri 17:00 – 22:00 arası sözleri kendisine ait eserlerin yanı sıra popüler şarkıları kemanı ile birlikte yorumlarken, dinleyenler La Gazetta Cafe & Bar’ın sunduğu zengin kokteyl seçeneklerinin ve müziğin keyfine varıyor.


Şenay Lambaoğlu
Mekan: Beyoğlu Hayal Kahvesi, Caddebostan
Tarihi: 20.03.2013
Saat: 21:00
Etkinlik Bilgisi : Şenay Lambaoğlu ile ilgili bir süredir takvimde etkinlik yoktu araya fazla açmadan izleyecek olmamız iyi. Bu akşam albümünden parçalar ve caz standartlarıyla Kadıköy-Caddebostan Hayal Kahvesi`nde.


Jef Giansily Group
Sanatçı: Jef Giansily (p), Kağan Yıldız (b), Ferit Odman (d)
Mekan: Nardis Jazz Club
Tarihi: 20.03.2013
Saat: 21:30
Web Adresi: http://www.nardisjazz.com
Etkinlik Bilgisi : Uzun zamandır İstanbul da yaşayan genç Fransız caz piyanisti Jef Giansily bu akşamNardis`te hem kendi albümünden hem caz standartlarından çalacak. Genç sanatçının Tunçel Gülsoy`a konuk olduğu programı dinlemek için lütfen BURAYA tıklayın.



Kolektif İstanbul
Mekan: Kadıköy Sahne
Tarihi: 20.03.2013
Saat: 22:00
Etkinlik Bilgisi : Tempo ve enerjiyi hiç düşürmeden, Balkan ve Anadolu kültürlerinin buluştuğu Doğu Avrupa geleneksel müziklerine dayalı tarzları, funk ve caz altyapıları; enstrümanlarına hakim ve performanslarında cömert müzisyenleriyle; Kolektif İstanbul yine dinleyenlere doğaçlama bir şölen sunmaya hazırlanıyor.

Frank Gambale Natural High Trio (+workshop)
Sanatçı: Frank Gambale (g), Otmaro Ruiz (b), Alain Caron (d)
Mekan: İKSV / Salon - Sadi Konuralp Cad. No:5 34433, Şişhane Istanbul
Tarihi: 20.03.2013
Saat: 21:30
Web Adresi: http://www.iksv.org/salon
Etkinlik Bilgisi : Dünyaca ünlü caz rock fusion gitaristi Frank Gambale yıllardır birlikte çaldığı Natural High Trio ile bu akşam Salon sahnesinde konser vereek. Sanatçıyla arkadaşımız Cenk Akyol`un yaptığı söyleşiyiburaya tıklayarak okuyabilirsiniz.

Merih Aşkın Quartet

Sanatçı: Tolgay Yılmaz: Davul, Semih Burcu: Bas, Koray Üsgülen: Piyano, Merih Aşkın: Perdesiz gitar, kopuz, vokal
Mekan: Nina Jazz & Blues & Rock`n Roll Club / İstiklal Cad. No:114, Kat:3 Taksim, Beyoğlu, İstanbul
Tarihi: 20.03.2013
Saat: 22:00
Web Adresi: https://www.facebook.com/events/5
Etkinlik Bilgisi : Merih Aşkın; Müzikle ilk tanışması İlkokul yıllarını geçirdiği Elazığ`da babasından gördüğü ve sesler çıkardığı klavye sayesinde oldu.. İlerleyen yıllarda bağlamayla tanışarak Anadolu müziğini,deyişleri, türküleri anlamaya çalıştı. Eskişehir`de geçirdiği üniversite yıllarında kopuz, perdesiz gitar gibi enstrümanlara ilgi duyarak Erkan Oğur ile tanışma fırsatı buldu. Eskişehir`deki eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul`a taşındı ve 3 sene kadar kendisinin yegane okulu olarak nitelendirdiği Erkan Oğur ile perdesiz gitar çalıştı. Aynı dönemde Derya Türkan ve Emin İgüs ile Türk müziği ve makam sistemi, Ayşe Tütüncü ile ensemble çalışabilme fırsatı buldu. İstanbul`da ve çeşitli yerlerde kendi projeleriyle ya da misafir olarak katıldığı projelerde, gitar, perdesiz gitar, kopuz gibi enstrümanları icra etti. 2012 yılında İTü Türk Musıkisi Devlet Konservatuarı`nda yüksek lisans eğitimine başladı. 2013 Şubatında ilk albümü ``Siret`` Kalan Müzik etiketiyle yayınlandı. Halen çeşitli projelerle ve müzisyenlerle çalışmaya, müzik düşünmeye, öğrenmeye devam etmektedir.


Doğudan Batıdan ? Klarnet Piyano Buluşması
Mekan: Sakıp Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi, Tuzla
Tarihi: 20.03.2013
Saat: 20:00
Etkinlik Bilgisi : Küreselleşen dünyada sanatın bütün kolları gibi müziğinde doğu ve batı olarak ayrılamayacağını savunan grup dünya müziklerinden oluşan repertuvarlarını dinleyenlerle paylaşıyor.


Electro Deluxe
Mekan: Babylon
Tarihi: 20.03.2013
Saat: 21:30
Web Adresi: http://www.babylon.com.tr
Etkinlik Bilgisi : Fransız nu-jazz ekibi Electro Deluxe’ü, Garanti Caz Yeşili konserleri kapsamında iki gece üst üste Babylon’da dinliyoruz.

A song for you



I've been so many places in my life and time
I've sung a lot of songs and I've made some bad climbs
I've acted out my life in stages with ten thousand people watching
Oh, but we're alone now and I'm singing this song for you

I know your image of me is what I hope to be
I've treated you kindly but darling can't you see that
There's no one more important to me
Baby, baby, can't you see through me
Cause we're alone now
And I'm singing this song to you

You taught me precious secrets
Of a true love withholding nothing
You came out in front when I was hiding
But now it's so much better
If my words don't quite come together
Please listen to the melody
Cause my love is in there somewhere hiding

I love you in a place where there is no space or time
I love you for my life, you are a friend of mine
And when my life is over
Remember when we were together
And we are alone now, and I was singing this song to you





Yasemin Enis



Pera güzel sanatlar okulunda latin ve jazz gitar eğitimi alan, daha sonra Erol Evgin'in vokalistliğini yaparak profesyonel müzik hayatına başlayan müzisyen, şarkıcı. Fatih Erkoç, Ajda Pekkan gibi ünlülerle çalıştı, ingilizce, fransızca, ispanyolca, italyanca, portekizce parçalarla repertuvarını büyüttü.

Albüm için kendini hazır hissedeceği zamanı bekliyormuş. keşke bir jazz albüm çıkarsa da dinlesek.. abartılı olmayan sade, güzel bir yorumu var. sitesindeki ''ey aşk'' isimli şarkıyı dinlemenizi tavsiye ederim.

http://www.yaseminenis.com/








Ayferi...



Şevket Uğurluer - Anılarla Müzik



Tv8 de vardı programı. Aslında yıllardır program yapıyordu. Yıllardır Türk pop müziğinden rock’n roll’a, caz’dan blues’a kadar çok türde müziği yorumluyor.

Çok severdim o programı. Kimlerle söylemedi ki...

Belki de bu ülkede bir çok insanın caz ve blues sevmesini sağlayan kişidir Şevket Uğurluer.

Beyefendi kişiliği en az söylediği şarkılar kadar etkileyici bir insan o. Repertuvarı ne kadardır bilmem ama 27 yıldır The Marmara'nın lobisinde söylemediği şarkı kalmamıştır sanırım.

İlk profesyonel çalışmalarını 1955 yılında yaptı. 1961 yılına kadar çeşitli orkestralarda çalıştıktan sonra, kendi orkestrasını kurarak İstanbul gece kulüplerinde çalışmaya başladı.

Aynı yıllarda İ.T.Ü.’den yüksek mimar olarak mezun oldu. 60’lı yıllarda Türkçe sözlü hafif batı müziği dalında plakları basıldı. Bir ara müziği bırakıp mimarlık yaptı. Daha sonra yeniden müziğe döndü. 1991 yılında, Türkiye’yi Eurovision Şarkı Yarışmasında temsil eden "İki Dakika" adlı şarkının bestecisidir.






Türkiye'nin ilk banka soyguncusu Necdet Elmas



8 Temmuz 1961 günü gazetelerin birinci sayfalarında İstanbul’da hemde sıkıyönetim altındaki İstanbul’da büyük bir cüretle banka soyan esrarengiz bir gangsterden söz ediliyordu.Siyah gözlüklü,uzun boylu,davudi sesli bir adam güpegündüz bir banka soymuştu. Çemberlitaş’taki Buğday Bankası’ydı bu.59 Chevrolet’in o kadar hayranıydı ki,ilk banka soygununa bile şoför Halim’in kullandığı ördek yeşili 59 Chevrolet taksiyle geldi.Necdet Elmas,Soygun sonrası şoförü indirip,kendisinin devam ettiği kuyruklu Chevrolet’le ustaca uzaklaşmayı başarmıştı. Topkapı’da terk edilmiş “59 Chevy”;polis telsizlerinden cızırtılı bir şekilde yankılanırken O Yeşil Chevrolet’in geniş kanatlarına imzasını çoktan atmıştı bile.




Yapacağı soygunlarla yoksulluğa kafa tutmayı hedeflemişti.Hatta soygun esnasında vezneden para çeken işçiye,ben işçinin parasını almam demesini bilmişti.Çok para kazanarak yoksullara yardım edecek ve oğullarına iyi bir eğitim verebilecekti.Çünkü kendisi ekonomik problemler dolayısıyla Hukuk eğitimini 2.sınıfta sonlandırmak zorunda kalmıştı.İkinci soygun hazırlığı tamamlanmıştı.Hedef Kazlıçeşme’deki İş Bankası şubesiydi. Arkadaşı ile birlikte gök mavisi ve siyah renkli iki ayrı 59 Chevrolet’le işe koyuldular.Bagaja,topuk kısmına yakın yerden kesilmiş üç parça pembe naylon kadın çorabı itinayla katlanıp konmuştu. Her iki otomobil de arka kapılarından başlayıp çekik gözlü stop lambalarına kadar yayılan heybetli kanatlarıyla melekleri andırıyordu.


Sekiz silindirli arabayı çalışır halde bırakmıştı Necdet Elmas bankaya girerken.İki dakika sonra bankadan çıktığında çuvalında 165,850 lira vardı.Caddede bulunan birkaç kişi sekiz silindirin kulağı tırmalayan homurtusuyla irkilmişti.Arka tekerleklerinin üzerine çökerek yıldırım gibi fırlayan geniş kuyruklu siyah Chevrolet İstanbul’da yerleşik yabancıların kullandığı siyah üzerine turuncu renkli plakalardan birini taşıyordu ve camları motor yağına bulanmış üstüpüyle sıvandığı için içeridekiler seçilemiyordu. Şehrin pek de kullanılmayan arka yollarını ezbere bilen gangster ve ortağı Sarıyer üzerinden geldikleri Istırancalar’da önce sarılıp öpüşerek zaferlerini kutladılar.Dikiz aynalarını,teybini ve sonradan taktıkları plakasını söktükleri siyah 59 Chevrolet’i bir dere yatağına yuvarlayan iki ortak,gök mavisi 59 Chevrolet’leriyle Bebek sırtlarına geri dönerek arabalarında yaşamaya devam ettiler. Bu arada gangsterin “yemleri” de hedefini bulmuş,polis bankadan binlerce lira çalan bir adamın otomobilin radyo,pikap ve aynalarını çalmaya tenezzül etmeyeceği kanaatine varmıştı.Bu arada polis farkında olmadan can alıcı bir işe de girişti;59 model Chevrolet’lerin tümünü araştırmaya başladı.Soygunları tereyağından kıl çeker gibi halledip en ufak bir iz bile bırakmadan kaybolan Necdet Elmas,asker polis işbirliğine rağmen,helikopterleri bile kuyruklu Chevrolet’iyle saf dışı bırakabilmişti.


Kuyruklu Chevrolet’leriyle birkaç banka soygunu daha gerçekleştiren Necdet Elmas, ihbar sonucu yakalanıp Davutpaşa’daki Sıkıyönetim karargahına teslim edilmeye götürülürken,hiç sevmediği polislerin bir jest olarak getirdiği 1960 model siyah Chevrolet’i görünce gülümseyerek,”Bunların 71 modelleri nasıl olacak acaba?”diye sordu.Hepsi 12 gün süren bir kovalamacaydı. Kuyruklu Chevrolet’i ve peşindeki asker,polis kalabalığı ile İstanbul sokaklarında dolaşan gözü kara,çapkın adamın yarattığı efsane hiç unutulmadı.O yeraltı dünyası kadar 60′lı yılların “değişim” isteyen kuşağının da kahramanı oldu ama CHEVROLET’lerden hiç vazgeçmedi.

Kaynak:F.Cengiz ERDİNÇ’in Gangster adlı kitabı

Göbeklitepe - Dünyanın ilk tapınağı



Göbeklitepe

Ne yalan söyleyeyim ben daha önce Türkiye'de böyle bir yer olduğunu ne duydum ne gördüm. 

Şanlı Urfa’ya 15 km uzaklıkta olan bu arkeolojik site üzerinde yapılan çalışmalar sonucu ortaya çıkan sonuç çok şaşırtıcı, Göbekli Tepe günümüzden tam 12.000 yıl önce inşa edilmiş.

Dizzy Gillespie - A Night In Tunisia

18 Mart 2013 Pazartesi

Van de Graaff Jeneratörü


1931 yılında, R.J. Van de Graaff  milyonlarca volt aşamasında yüksek gerilimler verebilecek bir makina tasarladı. Hareket eden bir kayış üzerine aynı cinsten yükler konur, kayış bunları yukarı doğru taşıyıp, oradaki içi boş bir bakır kubbeye bırakır. Bu iş sürekli bir işlemdir, alt tarafta, kayış yükleri toplayıp alır ve tepeye taşıyıp, depo edilmek üzere orada bırakır. Kubbedeki yük miktarı arttıkça, gerilim de yükselir.

Kubbenin negatif yüklerle doldurulacağını varsayalım. Makinenin alt ucunda, nispeten alçak gerilimde - yaklaşık olarak 20.000 voltluk - bir elektrik akımı meydana getiren bir üreteç vardır. Bu üretecin negatif ucuna sivri madensel uçlar bağlanmıştır.

Bu sivri uçlardaki yüklerin yoğunluğu o kadar büyüktür ki, üreteçten gelen yeni yükler bunları dışarı doğru iter. Dış yüzeyde fazlasıyla kalabalıklaşmış olan yükler birbirini iter ve etrafındaki havaya kaçmaya başlar ya da büyük bir kıvılcım halinde toprağa boşalır.

İzleyelim :)




Camp Century, Greenland



Aralık 1960...

Popular Science Monthly, Amerika

Dünyanın en garip şehri, Amerikan ordusunun mühendisleri tarafından Grönland'ın geniş buzdan külahının altında bina inşa edilmiştir. Dört blok uzunluğundaki şehir, tamamıyla karla örtülü olacaktır. Ve her konforu atomik enerji vasıtasıyla temin olunacaktır. Kuzey Kutup noktasına 1280 km. uzaklıktaki bu akıllara durgunluk verici cemaati, Danimarka hükumetinin işbirliğiyle kuran Amerikan ordu mühendisleri, böylece kuzey kutbunun yenilebileceğini ispat etmişlerdir.

Şehir, bu yılın son aylarında buraya taşınmaları beklenen 100 fen adamı, mühendis ve askeri barındıracak ve rahat ettirecektir. Onlar burada, sıcaklığın kışın sıfırın altında 56 dereceye düştüğü ve rüzgarların saatte 160 km. hızla karları savurduğu dünyanın en çetin şartlı çevrelerinin birinde yaşamak, çalışmak ve savaşmak problemlerini etüt edeceklerdir.

Bir müddet sonra, kar içinde açılan bir tünelin içinde işleyecek elektrikli trenler, şehri, 243 km. batıdaki Thule hava üssüne bağlayacaktır. Ayrıca uçaklar ve helikopterler için ayrı ayrı iniş sahaları yapılmaktadır.


Adamlar, gömülü koridorlarla birbirine bağlı, portatif binaların içinde yaşayıp çalışacaklardır. Bu soğuğa karşı tecrit edilmiş şehirde, Eskimoların ve kutuplarda bulunan vazifelilerin giydikleri ağır giyim eşyasına lüzum olmayacaktır. Çalışma sahalarında sıcaklık, 5 derecede bulundurulacak, yatılıp kalkılan yerlerde 15 dereceye kadar yükseltilecektir. Bir yelpaze sistemi, tünellerin ılık havasını dağıtarak kardan duvarların sıcaklığını sıfırın altında 5 derece civarında tutacak ve böylece erimelerini önleyecektir. Kardan zeminin cıvıklaşmasına engel olmak için, binalar yerden biraz yüksekte kurulacak ve altlarında, soğuk bir hava cereyanının varlığına imkan verilecektir.

Şehrin yerlileri, dışarı çıkmadıkça gün ışığını görmeyecekler, hele güneşin hiç doğmadığı Aralık ve Ocak gibi yılın en çetin aylarında çıksalar bile güneşten mahrum kalacaklardır. Adamlar, günün sekiz ila on saatinde işleriyle meşgul olacaklardır. Her gece sinema gösterilecektir. Televizyon askeri TV istasyonu tarafından temin edilecektir. Şehrin odaları, bir jimnastik salonu, türlü malların satın alınabileceği bir mağazası ve bir kütüphanesi bulunacaktır. Seri posta servisi ve Birleşik Amerika'daki zevce ve çocuklarla yapılacak telefon konuşmalarının, buz külahında dörder ay tecrit edilecek bu insanları, kendilerini, yuvalarından pek o kadar uzak hissettirmeyeceği umulmaktadır. 

Century Kamp'ın Kesiti

Century Kampı, beş yıllık inşaat denemelerinden sonra kurulmuştur. Çalışma sahalarında bilhassa fenni laboratuvarlar yer alacaksa da, lüzumunda, buz altından kıtalar arası roketler salıvermek veya böyle roketlerin yolunu kesmek için bir askeri tesis kurmakta gerekli planlar, teknikler ve malzeme hazırdır.

Mühendislerin başa çıkamadığı bir şey, duvarların birbirine yaklaşmasına ve tünellerin burkulmasına sebep olan, buzun yavaş, plastik hareketidir. Fakat, belli aralıklarla buzu yontmak suretiyle, bu kampta 10 yıl barınabileceklerini ummaktadırlar.

Amerikan ordusu tarafından gerçekleştirilen bu proje 1959 - 1966 yılları arasında faaliyet göstermiş.

Century Camp dışarıdan bakıldığında bir buz kütlesine benzemesine rağmen, nükleer enerji ile çalışan gizli bir üs olarak Amerikan ordusuna hizmet vermiş.

Nükleer araştırmaların yanı sıra, çevre ölçümleri, iklim, kirlilik ve gelecek ile ilgili çalışmalarda da önemli rol oynamıştır. 5.700.000 $ ı taşınabilir nükleer santral olmak üzere proje 7.920.000 $ mal olmuş.

Çok fazla bilinen bir konu olmadığını düşünerek paylaşmak istedim. Adamların 1960 lı yıllarda planladıkları şeyler bizimi için şimdi bile çok uzak...

Kamptan fotoğraflar...


Bağbozumu




Bütün bir yıl boyunca emek verilen bağlardaki üzümlerin toplanmasını yani bağbozumunu kutlamak için her yıl Eylül ayının başında düzenlenen geleneksel bir festivaldir.

Bağbozumu, şarap yapımı için üzümlerin toplandığı zamandır. Bağlardaki üzümler, salkım salkım toplanır ve potasyumlu bir çözelti içine daldırılıp güneşe bırakıldıktan sonra 3-5 gün içinde üzüm taneleri saplarından ayrılır. Üzümlerin az bir miktarı hemen işlenir şişelenir ve Ekim ayında içilir.

Üzümlerin toplanma zamanı. Bağbozumu, üzüm son olgunlaşma dönemine girdiği zaman yapılır. Bağbozumu için her yörenin kendine özgü gelenek ve görenekleri vardır. Toplanan üzüm salkımları, bağ bıçağı ve bağ makaslarıyla kesildikten sonra sepet ve küfelere doldurulur.

Bağların ve insanların salkım salkım neşesi. işte bu mevsimde her şey sıcak ve sağlamdır, üzümü sapından koparıp kovaya koymak bile..

Dünyanın şarap ile ilgili olan hemen hemen her bölgesinde kutlanan geleneksel bir kutlamadır. 

Geçmiş senelerde Japon bir misafirimiz vardı. Kendisi çok büyük bir holdingin üst düzey yöneticilerinden biriydi. Adamlar doğaya saygısını ve çevreci olduklarını göstermek için onlarca dönüm araziye zeytin ağaçları dikmişler. Ve zeytin toplama zamanı geldiğinde tüm çalışanları, müşterileri ve yöneticileri bir arada bu anı bir festivalle kutluyorlarmış. Aslında zeytinden hiçbir kazançları yok. Olsa da o büyüklükteki bir şirket için çok önemsenecek bir kazanç olacağını sanmıyorum. Ama adamlar bu ritüeli yaşamak ve paylaşmak için emeklerine sahip çıkıyorlar.

Bu günlerde şarap ile ilgili geziler, bağbozumu turları ve firmaların tanıtıcı tadım turları sayesinde ülkemizde de bu tip ritüeller görmek mümkün. Hatta internetten biraz araştırırsanız bu işi organizasyona çevirmiş turlar mevcut.

Türkiye'de Şarap Üretim Tesisleri

Norah Jones - Huzur veren bir vokal


Norah Jones

İnsan hayatında unutulmayan bazı sahneler vardır. Hastanedeyim, gripten ölüyorum neredeyse. İğne olmak için acilin kapısından içeri girdim. Hemşire ile göz göze geldik ve yüzüne baktığımda o an çok acıyacağını düşünmeye başlamıştım bile.

Acilde bir doktor... Genç bir adam kendi halinde oturuyor. Önündeki bilgisayardan bir şeylere bakıyor, benimle ilgilenmeyeceği besbelli. Bir yandan da arkadan Norah Jones "Come Away With Me" çalıyor. Adam zevke gelmiş, bana dönüp: "Ne güzel ses değil mi?" diyor. Ben de "Norah Jones değil mi? Evet gerçekten de çok güzel!" yanıtını veriyorum. Ve o anda tüm hava birden değişiyor. Doktorun şaşkınlıkla bana bakışını hatırlıyorum. Büyük ihtimalle tipime bakınca "nerden bildi bu" diye içinden geçirmiştir. Ama işte o şarkı o anı tamamen değiştiriyor.

Adamın, telefondaki karısına "seni seviyorum" dediğini duyuyorum ve kocaman bir iç çekiyorum. Ben de hayranlıkla onu izledim. O acilde nöbet tutan genç hekim aslında çok mutlu. Ve bu mutluluğunun bir sebebi de güzel sesli Norah. Hastaneden yüzümde bir gülümseme ile ayrıldığımı hatırlıyorum...




Haris Alexiou - Karşı kıyı


Haris Alexiou


Beni ağlatan kadın... Yunan ezgilerinin tanrıçası o. Toprağımızın bir parçası. İzmir'in içinden gelen bir Yunan ezgisi. Unutulmayacak parçaları ile müziğin birleştirici ve evrensel dilini bir kez daha herkese kanıtlayan şarkıcı...

Türk pop müziğinden bir çok ismin de onun söylediği şarkıları Türkçe olarak yorumlaması bir yana, ülkesinde ve dünyada çok sevilen bir sanatçı Haris Aleksiu.

Benim hayatımdaki yeri şarkılarının tamamına yakınını dinlediğim için çok fazla.

Hüzünlendiğim anlarda bir fevgo dinleyip buralardan gitmek istiyorum. Bunu yapamasam da şarkıyı dinlerken en azından birkaç dakikalığına da olsa gözlerimi kapatıp her şeyden uzaklaşabiliyorum. Tavsiye ederim.

Ve Haris'den geliyor...

 


FEVGO (Gidiyorum...)

kapote ehtiza ena oneiro ti mera
tora i strata mou den paei parapera
fevgo, tora fevgo

kapote koitaza ton ilio mes sta matia
ki auto ton ilio mou ton kanane kommatia
fevgo, tora fevgo.

tora o ouranos de me fıbizei oso ki an brehei,
tora i elpida mou tautotita den ehei
fevgo, tora fevgo.

fevgo, fevgo kai pairno tin kardia mou,
ki ena tragoudi sintrofia mou, fevgo, fevgo.

fevgo kai afino piso mou sintrimmia
appostimanous kai agrimia, fevgo, fevgo,
fevgo, tora fevgo

den to anteho na bouleazo mes sto psema,
tora katalaba pos imoun ena dema,
fevgo, tora fevgo,

thelo na ziso tin zoi mou ekso ap ta metra
tora pou sklirine i kardia mou san petra,
fevgo, tora fevgo

tora o kosmos kai oi fones den me tromazoun,
tora ta heria mou ena sinthima harazoun,
fevgo, tora fevgo, fevgo, tora fevgo

Türkçe çevirisi...

Özdemir Asaf

Özdemir Asaf


Lavinia...

Sana gitme demeyeceğim,
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar,
Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim,
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.

Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim,
Sen de bilme Lavinia..






17 Mart 2013 Pazar

Tycho Brahe Çalışmaları


Tycho Brahe


Danimarkalı astronom Tycho Brahe (1546-1601), yüksek presijyonlu,büyük aletlerle bir rasathane kurmuş olan ilk adamdır. Yaptığı sistematik kayıtlarının genişliği ve presijyonu ile ünlüdür, ve Kepler gezegenlerinketlerine dair üç kanunu bu gözlemlerden çıkarmıştır.
On üç yaşında, amcası Tycho Brahe‘yi Kopenhag Üniversitesinde tahsile yolladı. Orada bulunduğu sırada, bir güneş tutulması kendisini astronomi ile ilgilendirdi. altı yaşına geldiği vakit, amcası kendisini LeipzigÜniversitesine hukuk tahsiline yolladı, fakat kendisi oradaki vaktinin büyükbir kısmını astronomiye verdi. 17 yaşında Jüpiter ile Satürn arasında bir yaklaşma gözledi. Bunların yollarını kaydeden tabloların doğru olmadıklarına dikkat etti ve gereken düzeltmeleri yaptı.

Oersted ve Saptırılan Pusula İğnesi





Hans Christian Oersted (1777-1851) 


Ondokuzuncu yüzyılın başlarında, Volta‘nın bir kaç yıl önce ortaya çıkardığı «elektrik akımı» ile deneyler yapmakta olan fizikçilerden birisi idi. Oersted Danimarka’da, Rudköbing’de doğmuş ve, sonradan, 1806 da, Fizik Profesörü olarak çalıştığı Kopenhag Üniversitesinde okumuştur. Tellerden elektrik akımı geçirip bunların yakınına çeşitli konumlarda mıknatıslar koyarak elektrik ile manyetizma arasındaki bağı araştırmakta idi. Mıknatıslar ile elektrik arasında karşılıklı etki elde edeceğini ummakta idi.

1819′da bir gün öğrencilere ders veriyor ve içinden akım geçen bir telin, manyetik pusula ibresine dik olarak (yani Doğu-Batı doğrultusunda) tutulduğu zaman bu iğne üzerinde hiç bir etkisi olmadığını gösteriyordu. Oersted asistanına teli iğne boyunca ve ona paralel olarak (yani Kuzey-Güney doğrultusunda) tutmayı denemesini söyledi. Asistan dediğini yapınca ibre birdenbire saptı.

Bu, içinden akım geçen bir telin mıknatıs haline geldiğinin tespit edildiği ilk andı.

Tarihe düşülen notlar



- Leonard Bernstein'e, kendisinden sık sık "piyanist-kompozitör-orkestra şefi" tabirini kullanmalarından bıkıp bıkmadığını sordular. Bernstein: "Hakikatte bana çok faydası dokunan bir tabir" diye cevap verdi. "Bir gece orkestra şefi olarak pek de iyi sayılmayan bir idare gösterdiğimi farz edin. O zaman halk bunun, bir piyanist için hiç de fena bir netice olmadığını düşünecektir. Yahut eğer mükemmel bir piyano solosu yapamazsam, bir kompozitör için pek fena sayılmazdı diyecekler"

- Başkan Kennedy'nin iktisat baş müşaviri Dr.Walter W.Heller "ortalama" kelimesinin, bilhassa istatistikçilerin ağzında çok lastikli olabileceğini söylüyor ve şu örneği veriyor: "Eğer bir adamın sağ ayağı kızgın bir soba üzerinde, sol ayağı ise buz içinde bulunsa, istatistikçi o adamın ortalama olarak rahat olduğunu söylerdi."


Yasmin Levy - Yaşanmışlıkların kadını


Yasmin Levy...

Yaşanmışlıkların kadını. Sesinde gizlenmiş çığlıkları hissedebiliyorum. Çok güzel bir sesi var gerçekten. Yürek burkan, sakinleştiren, isyan ettiren bir ses...

İzmir'e çok defalar gelmiş olsa da her defasında çıkan aksaklıklardan dolayı izleme fırsatı bulamadığım güzel kadın. Umarım bir gün şarkılarını bana bakarak söyleyecek ve ben de ağlayarak dinleyeceğim. 

Hakkında

Türkiye kökenli bir ailenin çocuğu olarak 23 Aralık 1975 yılında Kudüs’te doğan Yasmin Levy, Ladino (Yahudi İspanyolcası) ve Flamenko (Endülüs Halk Müziği) tarzı şarkılar söyleyerek dikkat çeken bir sanatçı. Henüz iki yaşındayken babasını kaybeden Levy’nin müziğe ilgisi çocukluk yıllarında başladı. 6 yaşındayken piyano çalmayı öğrenen ve 18 yaşına kadar çalışmalarını sürdüren Levy, annesinin bir konserinde 21 yaşında, izleyici önüne çıktı. WOMEX 2002'de ilk kez uluslararası arenada boy gösteren sanatçının, kariyerinde yeni bir sayfa açıldı.

İlk albümü Romance&Yasmin’i çıkaran Levy, bu albümünde Ladino müziğine odaklandı. Levy’nin bu albümünde babası Yitzhak Levy'nin çalışmalarının ve Türk müziğinin büyük etkisi görülmektedir.

İzmir'de Caz Mekanları



Evet İzmir'de Caz dinlemek istiyorsunuz. Eşinizle dostunuzla ya da bu müzikten zevk alan arkadaşlarınızla beraber bir mekana gitmeyi planladınız. Ne yazık ki bu konuda çok fazla seçeneğiniz olmadığını şimdiden söyleyebilirim.

İstanbul'daki kadar çok fazla seçenek ve kaliteli müzik yapan mekan bulunmasa da, İzmir'de de caz müziğe yer var. Bir gün Nardis Jazz Club da İzmir'de açılır umarım.

İzmir'in anlaşılmaz bir yanı da bu ayrıntılar zaten. Fuarlar ve kongreler şehri demeye çalışıyoruz 100 yıllık Fuar alanından başka yer yok. (Şimdilerde Gaziemir serbest bölgeye yeni fuar alanı yapılıyor sanırım). Sağlık başkenti demeye çalışıyorlar yanaşan yok. Kültür-Sanat etkinlikleri her ne kadar yurdumuzun diğer şehirlerine kıyasla fazla olsa da İstanbul'la yarışmak imkansız şu durumda. Umarım bir gün İzmir yol kat eder ve hak ettiği konuma ulaşır.

Neyse konumuza dönelim.

İzmir'de caz müzik yapan mekanlar...