-Sen, sen varsın diye varım ben!
Yaşamak “Müjgân” diye bir şeydir benim için,
ölmek de “Müjgân yok” demektir.
Semtimizin bir tanesiydi Müjgân. Saçları sırtına kadar sırma sırma dökülür, elleri ufacık, gözleri dört defa lacivertti. Bedeni her ne hikmetse o da bana gönüllüydü. Öyle bir sevdim ki Müjgân’ı, dünyamı şaşırdım, haddimi bilemedim, evleniriz gibi geldi bana. Evimiz, yuvamız olur, ışığımız yanar, fakir soframız kurulur gibi geldi. Sahil bahçesinde gazoz içerekten gizli gizli mal-û hülya kurardık. Sonra da çarşılara giderdik, eşya beğenirdik elden düşme; aynalı konsolumuz, topuzlu karyolamız bile olacaktı.
Müjgân’ın her an her bi daim yanında olacaktım.
Ama olmadı, gitti.
Nereye mi ?
Paraya gitti abicim, paraya !
Nasıl da sevmiştim yıllarca ben seni
Her akşam üstü bekledim yollarını
Elbet bir gün biz yuva kurarız derken
Duydum evlenmişsin sen zengin bir gençle
Zengin olsaydım sensiz kalmazdım
Her an düşünüp seni hiç ağlamazdım
Param olsaydı aşkım kalırdın
Seve seve yanımda benimle yaşardın
Nikah resimlerimizi de çektirdik. Sonra karpuzcu Raşit Abi’nin kayınbiraderine borç ederekten nişan yüzüklerimizi de yaptırmıştık.Ama Müjgân takmadı bunu, takamadı uçuverdi elimden. Meğer gizlice altın bir kafes bulmuş kendine. Müjgân’ın gelinliğini hususi diktirmişler, benim gibi kiralık tel duvak almaya kalkışmamışlar. Öyle sevindim ki mesut ve bahtiyar olsun diye dualar ettim. Müjgân gibi ben de birbirimize ettiğimiz sözleri, ettiğimiz yeminleri unuttum.
Bi daha mahalleye gelmedi Müjgân, gelemedi.
Bizim dar ve eski sokaklara otomobili sığmıyormuş dediler.
Senede birkaç ay zaten Avrupa’daymış dediler.
Zaman şifalı bir ilaçtır unutursun dediler.
Unuttum ben de.
Hiç aklıma gelmedi.
Hatırlamıyorum bile Müjgân’ı!
Hatırlamıyorum !!!
Öptüğünü düşünüyorum dudak yerine parayı
Para için açar mı sevişenler arayı
Madem para mühimdi al koluna parayı
Çantana da koysan aldığın o kocayı
Zengin olsaydım sensiz kalmazdım
Her an düşünüp seni hiç ağlamazdım
Param olsaydı aşkım kalırdın
Seve seve yanımda benimle yaşardın
***
Filmin en can alıcı sahnesi yukarıdaki bölümdür. Ne zaman dinlesem, izlesemMüjgânlar çirkinleşir…
Parası yoktur Hüsnü‘nün ama vurulmuştur Müjgân‘a bi defa. Gecesi de gündüzü deMüjgân’dır. Aldığı her nefes Müjgân için, Müjgân‘ın dört defa lacivert bakışları içindir her şey. Hüsnü, o kadar seviyordur ki Müjgân‘a bi tapmadığı kalır; çünkü Müjgândemek “yaşamak” demektir. Müjgân çok güzeldir, hiçbir şey ondan daha değerli olamaz, Hüsnü gazoz içerken, şarkı söylerken, rakı içerken, gülümserken hep Müjgânvardır. Müjgân, nefes almak, umutlanmak, mal-û hülya kurmak, sonuna kadar yaşamaktır kısaca.
Her şey buraya kadar normal çünkü evlenecek ve mutlu mesud bir yuva kuracaklardır; ama Müjgân, yakışıklı ve zengin bir kafes bulup içine girer. Paranın rengi Müjgân‘ı baştan çıkarır. Hüsnü ise Müjgân‘a göre yaşlı ve çirkindir, üstelik meteliksizin teki…Kendisine verilen sözler unutulur, terk edilir. Hem üryân hem de yalnız ve umutsuz ortada kalır Hüsnü.
Hüsnü, yine de vazgeçirmeye çalışır, “gitme” diye uyarır Müjgân‘ı :
- Müjgân!
etme Müjgân, gitme. Bırakma beni, öldürme n’olur.
Bak, nişan yüzüklerimiz hazır, aynalı konsolumuz, topuzlu karyolamız, kiralık gelinliğin, her şeyler, her şeylerimiz hazır.
Ama dinleyen kim !
Anası kolundan tuttuğu gibi bindirir züppenin arabasına Müjgân‘ı, üstelik Hüsnü‘ye hakaret ederek…O esnada mahalleden biri Müjgân‘a beddua eder, Hüsnü canından çok sevdiği Müjgân‘a laf ettirmez:
- Beddua etme Müjgân’a.
Hüsnü, Müjgân‘ın sonunu da biliyordur ve bizlerle paylaşır bunu:
- Ah Müjgân, sen kağıt paradan kanatlarınla cehenneme uçtun.
Müjgân gidince Hüsnü gibi bi fakiri ayakta tutan tek şey olan “umut” tükenir. Fakirin bir tabağı varsa onu da Müjgân kırar. O tabak bi defa kırıldı mı parçaları istediğin kadar yan yana getir su sızdırır. Hüsnü küser hayata,umut etmek ve yaşamak namına ne varsa Müjgân’ın gidişiyle yanar, kül olur.
***
Müjgân varken Hüsnü ‘kıyak adam’dır, neşelidir… Zaten ismini tamamlayan soyadı aynı zamanda onun meddah karakterini ele verir : “Hüsnü Neşedenyana”.
Lakin Müjgân kendisiyle birlikte Hüsnü’nün soyadını da alıp gitmiştir.
Arkadaşları sırf Hüsnü hayata tutunsun, Müjgân‘ı unutsun diye bir iş bulur… Meddâh ya da bugün söylendiği şekliyle “stand-upçı… Hüsnü Neşedenyana, komik adam’dır ama kendisine güveni yoktur. Kararsızlık yaşar; fakat arkadaşları onu zorla sahneye çıkarır. Hüsnü sahnede ilk başlarda afallasa da zamanla derdini dökmek için çıkar. Orada kendisini izlemeye gelenler aynı zamanda dert ortağı gibi durur.
Hüsnü, meddâh[Stand Upçı] edasıyla sahnelerde insanları güldürürken, hüzünlü hikâyeler anlatırken büyük paralar kazanır, aynı zamanda Müjgân‘ı unutmaya çalışır; fakat Müjgân onun lanetidir. İlla karşısına çıkacaktır.
Ve bir gün Müjgân, Hüsnü‘yü seyircilerin arasında izlemeye gelir; çünkü çantaya giresice zengin, züppe kocası Müjgân‘ı terk etmiştir. Hem de taktığı altınları kulağından, boynundan söküp “Benim için kazanmam gereken bir yarıştın Müjgân “diyerek… İşte bu ruh hâliyle eski Hüsnü‘yü sahnede bulacağını zanneden Müjgânsalonun bi kenarında, kendisi için bir zamanlar mavi hülyalar kuran Hüsnü‘yü izlemeye gelir.
Hüsnü dayanır mı ? Gazino mahkeme salonuna dönüşüverir, şikayetçidir. Hüsnü, kalbini söküp sahnenin ortasına koyar. Adeta taptığı Müjgân‘ın paraya kaçış ağıdını anlatır jüriye; çünkü gazinonun salonunda bulunan seyirciler seyirci değil jüridir artık. Kalbindeki yaraları kendisini bir köşede seyretmekte olan -sanık- Müjgân‘a ve diğer seyircilere/jüriye gösterir. Hüsnü ağıdını yakarken jüri oy birliğiyle /alkışlarlaHüsnü‘nün bu hikayede mağdur olduğunu ilan eder.
Gazinodaki Mahkeme/Gösteri biter, Hüsnü Müjgân‘ı dar sokaklara sığmayan arabasına bindirir. [Oysa eskinden Müjgân‘ın böyle bir arabası vardır. Hatta Müjgân öyle bir arabayla Hüsnü'den kopup zengin kocaya gitmiştir.]
Stand Up’tan kazandığı paralarla aldığı eve getirir Müjgân‘ı. Bizler hikâyenin sonunda gözleri dört defa lacivert Müjgân ile Hüsnü Neşedenyana’nın kavuştuğunu zannederiz… Oysa Hüsnü‘nün söyleyecekleri daha bitmemiştir, ağlaya ağlaya bulundukları lüks evin içerisini Müjgân’a göstererek:
“Bulabilecek misin o eski Müjgân’la Hüsnü’yü.
Hadi koş ,ara, bağır çağır, gelsin Müjgân’la Hüsnü.
Ne sen o Müjgân’sın ne de ben o Hüsnü’yüm”
Arabayı ve evi Müjgân‘a bırakır, sonra da çekip gider Hüsnü Neşedenyana. Yeşilçam’a kazık atılır, sevenler kavuşmamış ve meçhul bir şekilde hikâyemiz bitmiştir. Film başlarken Sadri Alışık[Hüsnü] “Fasulya” türküsünü neşeli bir şekilde seslendirmektedir, bir an için film mutlu sonla bitecek diye düşünürüz. Oysa sonu, filmin geneline hakim olan, kalbimizi dağlayan müzikle biter; çünkü sevenler kavuşamaz.
42 yıl önce çekilmiş olsa da ne zaman izlesem efkârlanıyorum. Sanki Hüsnü değil de Müjgân’a karasevdaya tutulan benmişim gibi oluyorum ve tabi sonradan terk edilen de. Öyle bir film…Sadri Alışık Rodrigo’nun Gitar Konçertosu eşliğinde şiiri okurken kendimden geçiyorum.
-Sen, sen varsın diye varım ben!
Yaşamak “Müjgân” diye bir şeydir benim için,
ölmek de “Müjgân yok” demektir.
Semtimizin bir tanesiydi Müjgân. Saçları sırtına kadar sırma sırma dökülür, elleri ufacık, gözleri dört defa lacivertti. Bedeni her ne hikmetse o da bana gönüllüydü. Öyle bir sevdim ki Müjgân’ı, dünyamı şaşırdım, haddimi bilemedim, evleniriz gibi geldi bana. Evimiz, yuvamız olur, ışığımız yanar, fakir soframız kurulur gibi geldi. Sahil bahçesinde gazoz içerekten gizli gizli mal-û hülya kurardık. Sonra da çarşılara giderdik, eşya beğenirdik elden düşme; aynalı konsolumuz, topuzlu karyolamız bile olacaktı.
Müjgân’ın her an her bi daim yanında olacaktım.
Ama olmadı, gitti.
Nereye mi ?
Paraya gitti abicim, paraya !
Nasıl da sevmiştim yıllarca ben seni
Her akşam üstü bekledim yollarını
Elbet bir gün biz yuva kurarız derken
Duydum evlenmişsin sen zengin bir gençle
Zengin olsaydım sensiz kalmazdım
Her an düşünüp seni hiç ağlamazdım
Param olsaydı aşkım kalırdın
Seve seve yanımda benimle yaşardın
Nikah resimlerimizi de çektirdik. Sonra karpuzcu Raşit Abi’nin kayınbiraderine borç ederekten nişan yüzüklerimizi de yaptırmıştık.Ama Müjgân takmadı bunu, takamadı uçuverdi elimden. Meğer gizlice altın bir kafes bulmuş kendine. Müjgân’ın gelinliğini hususi diktirmişler, benim gibi kiralık tel duvak almaya kalkışmamışlar. Öyle sevindim ki mesut ve bahtiyar olsun diye dualar ettim. Müjgân gibi ben de birbirimize ettiğimiz sözleri, ettiğimiz yeminleri unuttum.
Bi daha mahalleye gelmedi Müjgân, gelemedi.
Bizim dar ve eski sokaklara otomobili sığmıyormuş dediler.
Senede birkaç ay zaten Avrupa’daymış dediler.
Zaman şifalı bir ilaçtır unutursun dediler.
Unuttum ben de.
Hiç aklıma gelmedi.
Hatırlamıyorum bile Müjgân’ı!
Hatırlamıyorum !!!
Öptüğünü düşünüyorum dudak yerine parayı
Para için açar mı sevişenler arayı
Madem para mühimdi al koluna parayı
Çantana da koysan aldığın o kocayı
Zengin olsaydım sensiz kalmazdım
Her an düşünüp seni hiç ağlamazdım
Param olsaydı aşkım kalırdın
Seve seve yanımda benimle yaşardın
***
Filmin en can alıcı sahnesi yukarıdaki bölümdür. Ne zaman dinlesem, izlesemMüjgânlar çirkinleşir…
Parası yoktur Hüsnü‘nün ama vurulmuştur Müjgân‘a bi defa. Gecesi de gündüzü deMüjgân’dır. Aldığı her nefes Müjgân için, Müjgân‘ın dört defa lacivert bakışları içindir her şey. Hüsnü, o kadar seviyordur ki Müjgân‘a bi tapmadığı kalır; çünkü Müjgândemek “yaşamak” demektir. Müjgân çok güzeldir, hiçbir şey ondan daha değerli olamaz, Hüsnü gazoz içerken, şarkı söylerken, rakı içerken, gülümserken hep Müjgânvardır. Müjgân, nefes almak, umutlanmak, mal-û hülya kurmak, sonuna kadar yaşamaktır kısaca.
Her şey buraya kadar normal çünkü evlenecek ve mutlu mesud bir yuva kuracaklardır; ama Müjgân, yakışıklı ve zengin bir kafes bulup içine girer. Paranın rengi Müjgân‘ı baştan çıkarır. Hüsnü ise Müjgân‘a göre yaşlı ve çirkindir, üstelik meteliksizin teki…Kendisine verilen sözler unutulur, terk edilir. Hem üryân hem de yalnız ve umutsuz ortada kalır Hüsnü.
Hüsnü, yine de vazgeçirmeye çalışır, “gitme” diye uyarır Müjgân‘ı :
- Müjgân!
etme Müjgân, gitme. Bırakma beni, öldürme n’olur.
Bak, nişan yüzüklerimiz hazır, aynalı konsolumuz, topuzlu karyolamız, kiralık gelinliğin, her şeyler, her şeylerimiz hazır.
Ama dinleyen kim !
Anası kolundan tuttuğu gibi bindirir züppenin arabasına Müjgân‘ı, üstelik Hüsnü‘ye hakaret ederek…O esnada mahalleden biri Müjgân‘a beddua eder, Hüsnü canından çok sevdiği Müjgân‘a laf ettirmez:
- Beddua etme Müjgân’a.
Hüsnü, Müjgân‘ın sonunu da biliyordur ve bizlerle paylaşır bunu:
- Ah Müjgân, sen kağıt paradan kanatlarınla cehenneme uçtun.
Müjgân gidince Hüsnü gibi bi fakiri ayakta tutan tek şey olan “umut” tükenir. Fakirin bir tabağı varsa onu da Müjgân kırar. O tabak bi defa kırıldı mı parçaları istediğin kadar yan yana getir su sızdırır. Hüsnü küser hayata,umut etmek ve yaşamak namına ne varsa Müjgân’ın gidişiyle yanar, kül olur.
***
Müjgân varken Hüsnü ‘kıyak adam’dır, neşelidir… Zaten ismini tamamlayan soyadı aynı zamanda onun meddah karakterini ele verir : “Hüsnü Neşedenyana”.
Lakin Müjgân kendisiyle birlikte Hüsnü’nün soyadını da alıp gitmiştir.
Arkadaşları sırf Hüsnü hayata tutunsun, Müjgân‘ı unutsun diye bir iş bulur… Meddâh ya da bugün söylendiği şekliyle “stand-upçı… Hüsnü Neşedenyana, komik adam’dır ama kendisine güveni yoktur. Kararsızlık yaşar; fakat arkadaşları onu zorla sahneye çıkarır. Hüsnü sahnede ilk başlarda afallasa da zamanla derdini dökmek için çıkar. Orada kendisini izlemeye gelenler aynı zamanda dert ortağı gibi durur.
Hüsnü, meddâh[Stand Upçı] edasıyla sahnelerde insanları güldürürken, hüzünlü hikâyeler anlatırken büyük paralar kazanır, aynı zamanda Müjgân‘ı unutmaya çalışır; fakat Müjgân onun lanetidir. İlla karşısına çıkacaktır.
Ve bir gün Müjgân, Hüsnü‘yü seyircilerin arasında izlemeye gelir; çünkü çantaya giresice zengin, züppe kocası Müjgân‘ı terk etmiştir. Hem de taktığı altınları kulağından, boynundan söküp “Benim için kazanmam gereken bir yarıştın Müjgân “diyerek… İşte bu ruh hâliyle eski Hüsnü‘yü sahnede bulacağını zanneden Müjgânsalonun bi kenarında, kendisi için bir zamanlar mavi hülyalar kuran Hüsnü‘yü izlemeye gelir.
Hüsnü dayanır mı ? Gazino mahkeme salonuna dönüşüverir, şikayetçidir. Hüsnü, kalbini söküp sahnenin ortasına koyar. Adeta taptığı Müjgân‘ın paraya kaçış ağıdını anlatır jüriye; çünkü gazinonun salonunda bulunan seyirciler seyirci değil jüridir artık. Kalbindeki yaraları kendisini bir köşede seyretmekte olan -sanık- Müjgân‘a ve diğer seyircilere/jüriye gösterir. Hüsnü ağıdını yakarken jüri oy birliğiyle /alkışlarlaHüsnü‘nün bu hikayede mağdur olduğunu ilan eder.
Gazinodaki Mahkeme/Gösteri biter, Hüsnü Müjgân‘ı dar sokaklara sığmayan arabasına bindirir. [Oysa eskinden Müjgân‘ın böyle bir arabası vardır. Hatta Müjgân öyle bir arabayla Hüsnü'den kopup zengin kocaya gitmiştir.]
Stand Up’tan kazandığı paralarla aldığı eve getirir Müjgân‘ı. Bizler hikâyenin sonunda gözleri dört defa lacivert Müjgân ile Hüsnü Neşedenyana’nın kavuştuğunu zannederiz… Oysa Hüsnü‘nün söyleyecekleri daha bitmemiştir, ağlaya ağlaya bulundukları lüks evin içerisini Müjgân’a göstererek:
“Bulabilecek misin o eski Müjgân’la Hüsnü’yü.
Hadi koş ,ara, bağır çağır, gelsin Müjgân’la Hüsnü.
Ne sen o Müjgân’sın ne de ben o Hüsnü’yüm”
Arabayı ve evi Müjgân‘a bırakır, sonra da çekip gider Hüsnü Neşedenyana. Yeşilçam’a kazık atılır, sevenler kavuşmamış ve meçhul bir şekilde hikâyemiz bitmiştir. Film başlarken Sadri Alışık[Hüsnü] “Fasulya” türküsünü neşeli bir şekilde seslendirmektedir, bir an için film mutlu sonla bitecek diye düşünürüz. Oysa sonu, filmin geneline hakim olan, kalbimizi dağlayan müzikle biter; çünkü sevenler kavuşamaz.
42 yıl önce çekilmiş olsa da ne zaman izlesem efkârlanıyorum. Sanki Hüsnü değil de Müjgân’a karasevdaya tutulan benmişim gibi oluyorum ve tabi sonradan terk edilen de. Öyle bir film…Sadri Alışık Rodrigo’nun Gitar Konçertosu eşliğinde şiiri okurken kendimden geçiyorum.
-Sen, sen varsın diye varım ben!
Yaşamak “Müjgân” diye bir şeydir benim için,
ölmek de “Müjgân yok” demektir.
Semtimizin bir tanesiydi Müjgân. Saçları sırtına kadar sırma sırma dökülür, elleri ufacık, gözleri dört defa lacivertti. Bedeni her ne hikmetse o da bana gönüllüydü. Öyle bir sevdim ki Müjgân’ı, dünyamı şaşırdım, haddimi bilemedim, evleniriz gibi geldi bana. Evimiz, yuvamız olur, ışığımız yanar, fakir soframız kurulur gibi geldi. Sahil bahçesinde gazoz içerekten gizli gizli mal-û hülya kurardık. Sonra da çarşılara giderdik, eşya beğenirdik elden düşme; aynalı konsolumuz, topuzlu karyolamız bile olacaktı.
Müjgân’ın her an her bi daim yanında olacaktım.
Ama olmadı, gitti.
Nereye mi ?
Paraya gitti abicim, paraya !
Nasıl da sevmiştim yıllarca ben seni
Her akşam üstü bekledim yollarını
Elbet bir gün biz yuva kurarız derken
Duydum evlenmişsin sen zengin bir gençle
Zengin olsaydım sensiz kalmazdım
Her an düşünüp seni hiç ağlamazdım
Param olsaydı aşkım kalırdın
Seve seve yanımda benimle yaşardın
Nikah resimlerimizi de çektirdik. Sonra karpuzcu Raşit Abi’nin kayınbiraderine borç ederekten nişan yüzüklerimizi de yaptırmıştık.Ama Müjgân takmadı bunu, takamadı uçuverdi elimden. Meğer gizlice altın bir kafes bulmuş kendine. Müjgân’ın gelinliğini hususi diktirmişler, benim gibi kiralık tel duvak almaya kalkışmamışlar. Öyle sevindim ki mesut ve bahtiyar olsun diye dualar ettim. Müjgân gibi ben de birbirimize ettiğimiz sözleri, ettiğimiz yeminleri unuttum.
Bi daha mahalleye gelmedi Müjgân, gelemedi.
Bizim dar ve eski sokaklara otomobili sığmıyormuş dediler.
Senede birkaç ay zaten Avrupa’daymış dediler.
Zaman şifalı bir ilaçtır unutursun dediler.
Unuttum ben de.
Hiç aklıma gelmedi.
Hatırlamıyorum bile Müjgân’ı!
Hatırlamıyorum !!!
Öptüğünü düşünüyorum dudak yerine parayı
Para için açar mı sevişenler arayı
Madem para mühimdi al koluna parayı
Çantana da koysan aldığın o kocayı
Zengin olsaydım sensiz kalmazdım
Her an düşünüp seni hiç ağlamazdım
Param olsaydı aşkım kalırdın
Seve seve yanımda benimle yaşardın
***
Filmin en can alıcı sahnesi yukarıdaki bölümdür. Ne zaman dinlesem, izlesemMüjgânlar çirkinleşir…
Parası yoktur Hüsnü‘nün ama vurulmuştur Müjgân‘a bi defa. Gecesi de gündüzü deMüjgân’dır. Aldığı her nefes Müjgân için, Müjgân‘ın dört defa lacivert bakışları içindir her şey. Hüsnü, o kadar seviyordur ki Müjgân‘a bi tapmadığı kalır; çünkü Müjgândemek “yaşamak” demektir. Müjgân çok güzeldir, hiçbir şey ondan daha değerli olamaz, Hüsnü gazoz içerken, şarkı söylerken, rakı içerken, gülümserken hep Müjgânvardır. Müjgân, nefes almak, umutlanmak, mal-û hülya kurmak, sonuna kadar yaşamaktır kısaca.
Her şey buraya kadar normal çünkü evlenecek ve mutlu mesud bir yuva kuracaklardır; ama Müjgân, yakışıklı ve zengin bir kafes bulup içine girer. Paranın rengi Müjgân‘ı baştan çıkarır. Hüsnü ise Müjgân‘a göre yaşlı ve çirkindir, üstelik meteliksizin teki…Kendisine verilen sözler unutulur, terk edilir. Hem üryân hem de yalnız ve umutsuz ortada kalır Hüsnü.
Hüsnü, yine de vazgeçirmeye çalışır, “gitme” diye uyarır Müjgân‘ı :
- Müjgân!
etme Müjgân, gitme. Bırakma beni, öldürme n’olur.
Bak, nişan yüzüklerimiz hazır, aynalı konsolumuz, topuzlu karyolamız, kiralık gelinliğin, her şeyler, her şeylerimiz hazır.
Ama dinleyen kim !
Anası kolundan tuttuğu gibi bindirir züppenin arabasına Müjgân‘ı, üstelik Hüsnü‘ye hakaret ederek…O esnada mahalleden biri Müjgân‘a beddua eder, Hüsnü canından çok sevdiği Müjgân‘a laf ettirmez:
- Beddua etme Müjgân’a.
Hüsnü, Müjgân‘ın sonunu da biliyordur ve bizlerle paylaşır bunu:
- Ah Müjgân, sen kağıt paradan kanatlarınla cehenneme uçtun.
Müjgân gidince Hüsnü gibi bi fakiri ayakta tutan tek şey olan “umut” tükenir. Fakirin bir tabağı varsa onu da Müjgân kırar. O tabak bi defa kırıldı mı parçaları istediğin kadar yan yana getir su sızdırır. Hüsnü küser hayata,umut etmek ve yaşamak namına ne varsa Müjgân’ın gidişiyle yanar, kül olur.
***
Müjgân varken Hüsnü ‘kıyak adam’dır, neşelidir… Zaten ismini tamamlayan soyadı aynı zamanda onun meddah karakterini ele verir : “Hüsnü Neşedenyana”.
Lakin Müjgân kendisiyle birlikte Hüsnü’nün soyadını da alıp gitmiştir.
Arkadaşları sırf Hüsnü hayata tutunsun, Müjgân‘ı unutsun diye bir iş bulur… Meddâh ya da bugün söylendiği şekliyle “stand-upçı… Hüsnü Neşedenyana, komik adam’dır ama kendisine güveni yoktur. Kararsızlık yaşar; fakat arkadaşları onu zorla sahneye çıkarır. Hüsnü sahnede ilk başlarda afallasa da zamanla derdini dökmek için çıkar. Orada kendisini izlemeye gelenler aynı zamanda dert ortağı gibi durur.
Hüsnü, meddâh[Stand Upçı] edasıyla sahnelerde insanları güldürürken, hüzünlü hikâyeler anlatırken büyük paralar kazanır, aynı zamanda Müjgân‘ı unutmaya çalışır; fakat Müjgân onun lanetidir. İlla karşısına çıkacaktır.
Ve bir gün Müjgân, Hüsnü‘yü seyircilerin arasında izlemeye gelir; çünkü çantaya giresice zengin, züppe kocası Müjgân‘ı terk etmiştir. Hem de taktığı altınları kulağından, boynundan söküp “Benim için kazanmam gereken bir yarıştın Müjgân “diyerek… İşte bu ruh hâliyle eski Hüsnü‘yü sahnede bulacağını zanneden Müjgânsalonun bi kenarında, kendisi için bir zamanlar mavi hülyalar kuran Hüsnü‘yü izlemeye gelir.
Hüsnü dayanır mı ? Gazino mahkeme salonuna dönüşüverir, şikayetçidir. Hüsnü, kalbini söküp sahnenin ortasına koyar. Adeta taptığı Müjgân‘ın paraya kaçış ağıdını anlatır jüriye; çünkü gazinonun salonunda bulunan seyirciler seyirci değil jüridir artık. Kalbindeki yaraları kendisini bir köşede seyretmekte olan -sanık- Müjgân‘a ve diğer seyircilere/jüriye gösterir. Hüsnü ağıdını yakarken jüri oy birliğiyle /alkışlarlaHüsnü‘nün bu hikayede mağdur olduğunu ilan eder.
Gazinodaki Mahkeme/Gösteri biter, Hüsnü Müjgân‘ı dar sokaklara sığmayan arabasına bindirir. [Oysa eskinden Müjgân‘ın böyle bir arabası vardır. Hatta Müjgân öyle bir arabayla Hüsnü'den kopup zengin kocaya gitmiştir.]
Stand Up’tan kazandığı paralarla aldığı eve getirir Müjgân‘ı. Bizler hikâyenin sonunda gözleri dört defa lacivert Müjgân ile Hüsnü Neşedenyana’nın kavuştuğunu zannederiz… Oysa Hüsnü‘nün söyleyecekleri daha bitmemiştir, ağlaya ağlaya bulundukları lüks evin içerisini Müjgân’a göstererek:
“Bulabilecek misin o eski Müjgân’la Hüsnü’yü.
Hadi koş ,ara, bağır çağır, gelsin Müjgân’la Hüsnü.
Ne sen o Müjgân’sın ne de ben o Hüsnü’yüm”
Arabayı ve evi Müjgân‘a bırakır, sonra da çekip gider Hüsnü Neşedenyana. Yeşilçam’a kazık atılır, sevenler kavuşmamış ve meçhul bir şekilde hikâyemiz bitmiştir. Film başlarken Sadri Alışık[Hüsnü] “Fasulya” türküsünü neşeli bir şekilde seslendirmektedir, bir an için film mutlu sonla bitecek diye düşünürüz. Oysa sonu, filmin geneline hakim olan, kalbimizi dağlayan müzikle biter; çünkü sevenler kavuşamaz.
42 yıl önce çekilmiş olsa da ne zaman izlesem efkârlanıyorum. Sanki Hüsnü değil de Müjgân’a karasevdaya tutulan benmişim gibi oluyorum ve tabi sonradan terk edilen de. Öyle bir film…Sadri Alışık Rodrigo’nun Gitar Konçertosu eşliğinde şiiri okurken kendimden geçiyorum.
1 yorum:
Çok beğendim.
Yorum Gönder