17 Mart 2013 Pazar

Yasmin Levy - Yaşanmışlıkların kadını


Yasmin Levy...

Yaşanmışlıkların kadını. Sesinde gizlenmiş çığlıkları hissedebiliyorum. Çok güzel bir sesi var gerçekten. Yürek burkan, sakinleştiren, isyan ettiren bir ses...

İzmir'e çok defalar gelmiş olsa da her defasında çıkan aksaklıklardan dolayı izleme fırsatı bulamadığım güzel kadın. Umarım bir gün şarkılarını bana bakarak söyleyecek ve ben de ağlayarak dinleyeceğim. 

Hakkında

Türkiye kökenli bir ailenin çocuğu olarak 23 Aralık 1975 yılında Kudüs’te doğan Yasmin Levy, Ladino (Yahudi İspanyolcası) ve Flamenko (Endülüs Halk Müziği) tarzı şarkılar söyleyerek dikkat çeken bir sanatçı. Henüz iki yaşındayken babasını kaybeden Levy’nin müziğe ilgisi çocukluk yıllarında başladı. 6 yaşındayken piyano çalmayı öğrenen ve 18 yaşına kadar çalışmalarını sürdüren Levy, annesinin bir konserinde 21 yaşında, izleyici önüne çıktı. WOMEX 2002'de ilk kez uluslararası arenada boy gösteren sanatçının, kariyerinde yeni bir sayfa açıldı.

İlk albümü Romance&Yasmin’i çıkaran Levy, bu albümünde Ladino müziğine odaklandı. Levy’nin bu albümünde babası Yitzhak Levy'nin çalışmalarının ve Türk müziğinin büyük etkisi görülmektedir.





Levy’nin babası Yitzhak Levy, 1919 yılında, Manisa'da doğmuş bir Sefarad Yahudisi idi. Besteci ve koro şefi olan baba Levy, İsrail devleti kurulduktan sonra İsrail Ulusal Radyosu'nun Ladino Departmanının başkanı oldu. Yitzhak Levy, hayatını, Sefarad Yahudilerinin müziklerini derlemeye ve korumaya atadı. Yasmin Levy, bu miras ve ve repertuarla büyüdü.

Yasmin, Latin ve Sefarad müziğinden Endülüs flamenkosuna; Türk ezgilerinden Arap etkilerine pek çok unsuru müziğinde kullanma becerisini gösterdi. Viyolonsel ve piyano gibi Batı müziği enstrümanları yanında ud gibi doğu müziği enstrümanlarını da şarkılarında kullanan Yasmin Levy, Sefarad kökenli israil doğumlu olması nedeniyle hem İspanyol, hem Çingene, hem Arap, hem Yahudi hem Türk hem de Balkan kültürü etkisi altında şarkılarını söylüyor.




Sephardi Yahudileri, Ladino Dili; kültürel bir yolculuğun peşinde


İspanya 8.yy’dan itibaren Moors adı verilen, Afrika kökenli Müslümanların yönetimine girer.1492 yılında Granada kalesinin düşmesine kadar Müslümanların egemenliğinde geçen bu dönem Sephardi Yahudileri, Hıristiyan ve Araplar barış içerisinde bir arada yaşamayı başarırlar. Ancak ülkenin Hıristiyanlar tarafından yeniden işgal edildiği 1492 yılından sonra tablo değişecektir. Araplar tasfiye edilir, Yahudilerin önüne ise iki seçenek konur ya Hıristiyan olun ya da bu ülkeyi terk edin. (Ya sev, ya terk et!)

Bunu üzerine Sephardi Yahudileri yeni evleri olacak Afrika, Balkanlar ve büyük çoğunluğunun adres olarak seçeceği Osmanlı İmparatorluğu’nun bünyesindeki Anadolu’ya yerleşir. Osmanlı’nın kendileri için bir sığınak olmasını manidar bulmuş Yasmin.

Babası İzmir’de büyük bir Sephardi topluluğunun içerisinde dünyaya gelmiş. Sinagog’ta duayı ve ayini yöneten, kantor adı verilen mesleğe sahip olan babası yaşamı boyunca kendi kültürüne ait müzikleri biriktirmiş.Yasmin çalışmalarına bu repertuarın kaynaklık ettiğini söylüyor.

Ladino dilinin ve kültürünün ciddi bir erozyona uğradığını, yok olma tehlikesi yaşadığını düşünen Yasmin ,yüzyılların içerisinden gelen bu birikimi yaşatmak için kolları sıvamış.Bu yolda en güçlü mirasın da babasından miras kalan repertuar olduğunu belirtiyor.

Bu bakış açısıyla Yasmin Levy’nin en son çıkarttığı albüm ‘Mono Suave’. Albümde İran, İsrail, Paraguay, Türkiye ve İspanya’dan müzisyenler çalışmış. Parçalarda Ortadoğu’nun, Anadolu’nun, Balkanların, Arap ve Yahudi kültürünün izlerini bulmak mümkün.

Albümde Natasha Atlas ile bir Bedevi şarkısında düet yapmışlar. Amir Shahsar ile birlikte söylediği ‘Odecha’ isimli parçadan çok etkilendiğimi belirtmeden geçemeyeceğim.

Dünyayı değiştiremeyeceğimin farkındayım diyor. Ancak medyanın sadece şiddetin resimleriyle gündeme getirdiği bu coğrafyadan küçücük de olsa bir mesaj verebiliyorsam bana yeter. Farklı kültürlerin (etnik, milli, dini) bir arada yaşamasının mümkün olduğuna, bunun ışıltısının müziklerde kendisini gayet açık gösterdiğine dair bir mesaj verebilirsem ne mutlu. İspanya’da bundan yüzyıllar önce farklı kültürler barış içerisinde bir arada yaşayabildi. Bunun şimdi de olması, niçin mümkün olmasın?

Dünyayı değiştirmek, insanoğlunun üretici-yaratıcı potansiyellerinin önünü açmak için, dayanışmacı ruha sahip aydın modelinin yerini, etnik-milli-dini gettolarında birbirine diş bileyen ''aydınların'' aldığı günümüz Türkiye’sinde bu mesajlar şu gün için duvarlara takılacaktır mutlaka.

Varsın takılsın ,Yasmin ne diyor? Küçücük de olsa …..

Sefarad müziği: Yasmin Levy "Benim şarkılarımda kavga yok"

Yasmin Levy Yahudilerin ve Arapların Kudüs'te de, barış içinde bir arada yaşamalarının mümkün olduğuna inanıyor. 32 yaşındaki şarkıcı kendini çokkültürlü bir metropolün elçisi olarak görüyor. Stefan Franzen, Yasmin Levy ile görüştü.

"Benim için, grubumda birbirinden çok farklı arka planlara sahip müzisyenlerin birlikte çalışabilmeleri önemlidir. Müslümanlar esasen en iyi müzisyenlerdir. | Konuya girmeden önce biraz tarihi arka plana bakalım: 15. yüzyıla kadar Portekiz ve İspanya'da (Endülüs) yaşayan Yahudiler (Sefaradlar), yüzyıllar boyunca Araplarla ve Hıristiyanlarla bir arada yaşadılar. İspanya’nın yeniden Hıristiyanların eline geçmesinden sonra ise, İspanyol Yahudileri üzerindeki baskılar arttı. 1492 yılında Krallık Yahudilere iki seçenek sundu: Ya Katolik inancını benimseyecek ya da sürgüne gideceklerdi.

Sefaradlar, İspanya’dan sürüldükten sonra Balkanlarda, ama özellikle Türkiye'de kendilerine yeni bir vatan buldular. Ladino dilindeki şarkılarını da beraberlerinde getirdiler; bu şarkılar içinde bulundukları coğrafi ortama göre yeni renklere de büründü.

Osmanlı İmparatorluğu Yahudiler için bir sığınak oldu

"O zamanlar Osmanlı İmparatorluğu Sefaradlara kucak açmıştı", diye vurguluyor Yasmin Levy. "Babam İzmir yakınlarında büyük bir Sefarad cemaatinin içinde doğdu ve sonra -çok genç yaşta Filistin’e- geldi."

Yasmin Levy’nin kilise korosu şefi olan babası, yaşamı boyunca önemli bir şarkı derleyicisi oldu ve kızının repertuarına temel oluşturdu. Yasmin babasıyla ilişkisini özellikle kitaplar aracığıyla sürdürüyor, çünkü henüz iki yaşına bile basmamışken, babasını yitirmişti.

Yasmin’in yine bir müzik sevdalısı olan annesi, onu Kudüs’teki Baaka semtinde yetiştirdi; Yasmin hâlâ bu semtte yaşıyor.

"Riyakâr davranmak istemiyorum", diyor Yasmin, düşüncelere dalarak. "İsrail 1948 yılında kurulduğunda, buranın Arap sakinleri evlerini terk ettiler ve Yahudiler buraya yerleşti. Bu atmosfer ve bu mimari olduğu gibi kaldı, burada her şey hâlâ Müslüman kültürünü soluyor. Benim için 'bu tarafta Yahudiler, bu tarafta Araplar' diye bir ayrım yok. Arapça yazıyor, okuyor ve konuşuyorum; havaalanında beni Arap zannediyorlar. Bugün bile, anneme "Mama (Anne) diyen Müslüman arkadaşlarım var.

Sefaradlar, İspanya’dan sürüldükten sonra Balkanlarda, ama özellikle Türkiye'de kendilerine yeni bir vatan buldular. Ladino dilindeki şarkılarını da beraberlerinde getirdiler. | Yasmin Levi, kendi sesine giden yolu çok geç bulmuş; Annesinin İspanya'daki bir arkadaşı ondaki şarkı söyleme yeteneğini keşfetmiş. Önce Flamenko sanatçılarını örnek almak istemiş. "Ancak başka bir görevin beni beklediğini hissettim. Sefarad kültürü on yıl önce henüz küçük bir çevrede yaşanıyordu. Kudüs’te bir konserde Sefarad şarkıları dinlemeye gidildiğinde, hep aynı yaşlı insanlarla karşılaşılıyordu. O zaman anladım ki, 15 yıla kalmadan Ladino dili unutulmuş olacak ve artık hiç kimse bu şarkıları dinlemeyecek.”

"Ancak bu müzik, üzerinde 500 yıllık toz bulunan, müzelik bir nesne de değildir", diye coşkuyla açıklıyor Levy. "Bunlar tutku ve ruh dolu taptaze şarkılar! Benim görevim ve babama karşı olan yükümlülüğüm, onları dünyaya taşımaktı, hem de herkese hitap edecek bir tarzda." Bu yüzden Levy, şimdiye kadar daha çok katı kurallar içinde icra edilen bu müziğin, modern bir yorumunu geliştirmiş.

Aynı grupta İranlı, Türkiyeli, Yahudi müzisyenler

Bunun nasıl bir tınısı olduğu, Yasmin Levy’nin Ocak ayında piyasaya çıkacak yeni albümü "Mano Suave"de dinlenebilecek. Sefaradların çokkültürlülükle içiçe olan tarihleri, onların şarkılarında da ard arda gelen canlı ve sürekli ritmlerle yeniden yaşatılıyor. Yasmin Levy, müzik grubuna İran, İsrail, Paraguay, Türkiye ve İspanya'dan gelen müzisyenleri almış; şarkıların düzenlemelerinde Ortadoğu, Balkan ve Yahudi unsurları birbirine karışıyor.

"Benim için, grubumda birbirinden çok farklı arka planlara sahip müzisyenlerin birlikte çalışabilmeleri önemlidir. Müslümanlar esasen en iyi müzisyenlerdir. Ben Müslümanlarla ve onların Arap müziğiyle büyüdüm. Bu yüzden, Mısır kökenli Natacha Atlas'la bir düet yapmak benim için bir görevdi. Eski bir Bedevi şarkısı sayesinde stüdyoda buluştuk ve kayıtlar sırasında çok yakın arkadaş olduk."

Yasmin Levy, kendisinin dünyayı değiştiremeyeceğinin farkında olduğunu söylüyor. Ne var ki, müziği aracılığıyla, kendi ülkesi hakkındaki haberler söz konusu olduğunda, sadece şiddet görüntüleri sergileyem kitle iletişim araçlarına "minicik bir işaret" çakmak istiyor:

Endülüs'ün Yahudi-Müslüman mirası

"Elbette burada aklınıza gelebilecek en radikal dindar insanlarda yaşıyor. Ama ben Kudüs’ün bir başka gerçekliğine de tanık oluyorum: Farklı dinlerden ve kültürlerden insanlar, bir arada yaşıyorlar. Benim dünyamda savaşa ve kavgaya yer yok. Bu farklı dünya görüşlerinin şehrinde, birbirimize daha fazla saygı göstermemizi gerçekten arzuluyorum."

"Ladino şarkıları bunun için iyi bir araç oluşturuyor, çünkü bu şarkılar İspanya'da Yahudilerin Müslümanlarla barış içinde yaşadıkları bir dönemde oluştular. Çok uzun bir süre karşılıklı saygı içinde yaşadığımızı birbirimize hatırlatmalıyız. Şimdi de böyle yaşamamızı engelleyen hiçbir neden yok.''

Hiç yorum yok: