nostalji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
nostalji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ocak 2014 Cuma

Eski Reklamlar

Kaynak : EskiReklamlar

Biraz da nostalji olmalı hayatta. Özellikle reklam ve dizi gibi tüketilen şeyler pek sanat sayılmaz ama hatırlanınca aralarından güzel olanlarının nostaljik olma özelliği bulunuyor hala.

İyi bir reklamla şirketlerin satamayacağı bir ürün yok bence. Buna aklınıza gelebilecek en pis şeyler bile dahil emin olun. Hakkında bir sürü kitaplar yazılan, derslerde okutulan, önemli beyinlerin hergün kafa yorduğu reklam işi hiç de küçümsenmeyecek kadar etkili bir tüketim silahı.

İnsanlara "satın al" ve "tüket" komutu veren bu hipnoz etkili araç üzerine iyice düşünmek lazım. Ama ben ne kadar kötülesem de onların etkisinde kalan mağdurların en başında geliyorum sanırım :)













7 Ocak 2014 Salı

Ah Müjgan Ah - 1970 (Alıntıdır)

KAYNAK : Yedincisamuray
-Sen, sen varsın diye varım ben!
Yaşamak “Müjgân” diye bir şeydir benim için,
ölmek de “Müjgân yok” demektir.

6 Ocak 2014 Pazartesi

Beklenmedik haberler beklemek


Yalnızlık bir süre sonra kronikleşince insanın ruh hali de ani değişiklikler yaşıyor. Bunların en başında benim için insanlara ulaşmak ya da onlardan uzaklaşmak arasındaki gelgitler geliyor.

Çoğu zaman o kadar durgun oluyorum ki etrafımda kimseyi istemiyorum. Aklıma yaşadığım bin türlü hikaye geliyor ve kendimi etrafa boş boş bakarken buluyorum. Telefonumu kimseye açmıyorum bile. Artık gittikçe nadirleşen diğer durum ise arkadaşlarımı, ailemi ve uzakta kalanları aramak... İnsan istiyor bazen birisi ile konuşmayı.

İşte bu gelgitler arasında kaybolurken daha dün yeni bir siteyle karşılaştım.

Adı : POSTCROSSING

Site hiç tanımadığınız birine kartpostal göndermek ve yine hiç tanımadığınız başka birinden kartpostal almak üzerine kurulmuş. Tamamen ücretsiz. Adres bilgilerini tam ve eksiksiz olarak yazıyorsunuz. Daha sonra kartpostal göndermek istediğinizde sistem size rastgele bir adres veriyor.

Benim ilk kartpostal göndereceğim kişi;


İçimde garip bir heyecan oluştu. Eskiden duyardık mektup arkadaşı filan diye. Şimdiki zaman için çok ilkel bir yöntem gibi görünse de bence çok samimi ve sıcak bir iletişim şekli.

En kısa zamanda kartpostalımı gönderip karşı taraftan ne tepki alacağımı merak ediyorum.

Janetı tanımam nasıl birisi olduğunu bilmem ama ben buralardan ona haber göndereceğim. Kim bilir günün birinde belki ben de birilerinden haber alırım...

Yıllar sonra güzel bir hatıra olarak saklanacak bir sürü kartpostalım olur belki de!








1 Nisan 2013 Pazartesi

Dario Moreno - Her Akşam Vodka Rakı ve Şarap

Bu şarkı ile içmek ne güzeldir. Hey gidi!

24 Mart 2013 Pazar

Sempatik Suçlu - Johnny Ramensky



Jhonny Ramensky;

İskoçya kıyılarında simsiyah siluetiyle yükselen korkunç Peterhead hapishanesi, 1958 yılı ekiminin fırtınalı bir gecesinde, bir taraftan okyanustan gelen dalgaların hücumuna, bir taraftan da sağanak halinde yağan doluya göğüs geriyordu. Bu uğuldayan tabiatın ortasında hapishanenin alarm sirenleri boğuk bir hıçkırık gibi aksetti. Küçük Peterhead şehrinin evleri ve meyhaneleri bu sesin yabancısı değillerdi. Herkes birbirine bakıp aynı sözü tekrar etti: "John Ramensky yine kaçtı"

İskoçya'da herkes Ramensky'ye hayrandı.Bu adam kasa hırsızlarının en ustası, hapishaneden kaçma üstadı ve aynı zamanda 2.Dünya savaşının ünlü bir komando şefiydi.

İlk olarak 11 yaşında şeker çaldığı için hakim karşısına geçti, sonraki yıllarda iyi bir hırsız olacağını anlayan Ramensky, 16 yaşında tekrar yargıçla karşı karşıya geldi. Bu tarihten sonra John artık çok iyi bir kasa hırsızı oldu. Ancak onun stili bambaşka olduğu için polis olay yerine geldiğinde hırsızlığı Ramensky'nin yaptığını hemen anlıyordu. 1924, 1927, 1932'de hapse mahkum oldu. Son seferince canı sıkıldığı için hapishaneden kaçmaya çalıştı ancak yakalandı.

Ceza süresini doldurduktan sonra John çocukluk arkadaşı Mary ile evlendi. İlk başlarda iyi ve sakin bir koca olan John çocuğu olacağın öğrendiğinde 18 katlı bir binaya çıkarak kasaları boşaltmaya başladı, ancak inerken yakalandı. 1934 de karısının ölmek üzere olduğu haberini alınca Peterhead hapishanesinden kaçtı. Uzun ve zorlu bir kaçış sırasında yakalandı. Bu esnada Mary öldü ve çocukları da uzak bir akrabaya teslim edildi. 1938 de hapisten çıkan John çıkar çıkmaz 2 vurgun daha yaptı ancak yine yakalandı.

1942 de hapisten çıktığında 2.Dünya savaşı başlamıştı. Ne yapacağını bilemez durumda iken kendisini defalarca içeri sokan müfettiş Westland onu KOMANDOS a davet etti. Bu tarih, John için, savaş alanında Almanların gizli evraklarını kasalardan çıkartması ve 2.dünya savaşında verdiği büyük hizmetlerden dolayı milat sayılırdı. Savaş sonrasında devletin ve milletin saygısını kazanmıştı.

Ancak John rahat duramadı; 1947 tekrar yakalandıktan sonra,1952 de, 1957 de, 1958 de defalarca Peterhead hapishanesinden kaçtı. Ancak çok geçmeden yine yakalandı.



23 Mart 2013 Cumartesi

Rudolph Ivanovich Abel - İçi Boş Bozuk Para

Eski Sovyet istihbarat elemanı. 1957'de New York'ta yakalanmış, 45 yıl hapisle cezalandırılmış. ilginç olan yakalandığında adının Rudolf Abel olduğunu söylemesiymiş. Bu ad, aslında sovyetlere gönderdiği "ben yakalandım" sinyaliymiş. 1962'de, önceden Sovyetler tarafından yakalanan Francis Gary Powers + bir amerikan öğrenci ile takas edilerek ülkesine dönmüş. Mezar taşında hem gerçek adı, hem de sinyal vermek için kullandığı ad yazılıymış. iki isimli aynı zamanda da iki Amerikan'a bedelmiş.

Aslında hikayenin başlangıcı 1953. FBI daki dosyaya göre; hikaye 1953 yılınca gazeteci bir çocuğun eline şans eseri geçen bir bozuk para ile başlıyor.

21 Mart 2013 Perşembe

1964 - Yarının Hastanesi Böyle Olacak...


Alabama'nın ormanlık bir tepesinde iş adamları ve bilginlerden oluşan bir grup "yarının hastanesini" inşa etmeye çalışıyorlar.

İşte hastanenin hayret verici özellikleri;

Ameliyathanesi, mutfağı, çamaşırhanesi bulunmayacaktır.

Ameliyat, hastanın yatağında, şişirilmiş, sterilize bir plastik torbanın içinde yapılacaktır.
Yatak icabında banyo, duş, tuvalet görevi görecek, yerinden çıkarılabilir demirleri, boru tertibatı olacaktır.

Bütün hastane portatif olacaktır. Savaş alanlarına, denize, dünyanın herhangi bir yerine paraşütle indirilip çok kısa sürede hasta kabul edecek şekilde dizayn edilmiştir.

Doktor ve hemşirelerin viziteye çıkmasına gerek kalmayacaktır. Hastanın nabzının sayılması, ateşine bakılması, tansiyonunun ölçülmesi için yatak takımında bulunan küçük düğmelerden faydanılacaktır. Bu düğmelere "transducer" deniyor. Uzay seyahatlerinde hayvanlara bağlanan ve sağlık durumlarının ölçüldüğü sistemle aynı sistem kullanılacaktır.

Atomedic'in tıp direktörü Dr.Hugh MacGuire, "Birgün gelecek, hasta veya sağlam herkes, bu "transducer" leri taşıyacak. Günün birinde de belki doktor kapınızı çalacak ve size hastalanmak üzere bulunduğunuzu haber verecektir" diyor.


Adam da ne ileri görüşlülük varmış arkadaş. Biraz fadılın imzasına benzemiş olay ancak hayal gücünü satmak diye buna derim ben.

Bu tanıtım 1964 NewYork Fuarında yapılmış. Ancak araştırdığım kadarıyla hayata geçirilememiş. İnşaatı tamamlanmış ama o dönemin hatta şimdinin teknolojisine göre bile uçuk bir fikir.

Biz hala hastanelerde süründüğümüze göre, o yıllardan bu yana çok da ilerleme kaydedilmemiş sanırım...








19 Mart 2013 Salı

Yasemin Enis



Pera güzel sanatlar okulunda latin ve jazz gitar eğitimi alan, daha sonra Erol Evgin'in vokalistliğini yaparak profesyonel müzik hayatına başlayan müzisyen, şarkıcı. Fatih Erkoç, Ajda Pekkan gibi ünlülerle çalıştı, ingilizce, fransızca, ispanyolca, italyanca, portekizce parçalarla repertuvarını büyüttü.

Albüm için kendini hazır hissedeceği zamanı bekliyormuş. keşke bir jazz albüm çıkarsa da dinlesek.. abartılı olmayan sade, güzel bir yorumu var. sitesindeki ''ey aşk'' isimli şarkıyı dinlemenizi tavsiye ederim.

http://www.yaseminenis.com/








Şevket Uğurluer - Anılarla Müzik



Tv8 de vardı programı. Aslında yıllardır program yapıyordu. Yıllardır Türk pop müziğinden rock’n roll’a, caz’dan blues’a kadar çok türde müziği yorumluyor.

Çok severdim o programı. Kimlerle söylemedi ki...

Belki de bu ülkede bir çok insanın caz ve blues sevmesini sağlayan kişidir Şevket Uğurluer.

Beyefendi kişiliği en az söylediği şarkılar kadar etkileyici bir insan o. Repertuvarı ne kadardır bilmem ama 27 yıldır The Marmara'nın lobisinde söylemediği şarkı kalmamıştır sanırım.

İlk profesyonel çalışmalarını 1955 yılında yaptı. 1961 yılına kadar çeşitli orkestralarda çalıştıktan sonra, kendi orkestrasını kurarak İstanbul gece kulüplerinde çalışmaya başladı.

Aynı yıllarda İ.T.Ü.’den yüksek mimar olarak mezun oldu. 60’lı yıllarda Türkçe sözlü hafif batı müziği dalında plakları basıldı. Bir ara müziği bırakıp mimarlık yaptı. Daha sonra yeniden müziğe döndü. 1991 yılında, Türkiye’yi Eurovision Şarkı Yarışmasında temsil eden "İki Dakika" adlı şarkının bestecisidir.






18 Mart 2013 Pazartesi

Camp Century, Greenland



Aralık 1960...

Popular Science Monthly, Amerika

Dünyanın en garip şehri, Amerikan ordusunun mühendisleri tarafından Grönland'ın geniş buzdan külahının altında bina inşa edilmiştir. Dört blok uzunluğundaki şehir, tamamıyla karla örtülü olacaktır. Ve her konforu atomik enerji vasıtasıyla temin olunacaktır. Kuzey Kutup noktasına 1280 km. uzaklıktaki bu akıllara durgunluk verici cemaati, Danimarka hükumetinin işbirliğiyle kuran Amerikan ordu mühendisleri, böylece kuzey kutbunun yenilebileceğini ispat etmişlerdir.

Şehir, bu yılın son aylarında buraya taşınmaları beklenen 100 fen adamı, mühendis ve askeri barındıracak ve rahat ettirecektir. Onlar burada, sıcaklığın kışın sıfırın altında 56 dereceye düştüğü ve rüzgarların saatte 160 km. hızla karları savurduğu dünyanın en çetin şartlı çevrelerinin birinde yaşamak, çalışmak ve savaşmak problemlerini etüt edeceklerdir.

Bir müddet sonra, kar içinde açılan bir tünelin içinde işleyecek elektrikli trenler, şehri, 243 km. batıdaki Thule hava üssüne bağlayacaktır. Ayrıca uçaklar ve helikopterler için ayrı ayrı iniş sahaları yapılmaktadır.


Adamlar, gömülü koridorlarla birbirine bağlı, portatif binaların içinde yaşayıp çalışacaklardır. Bu soğuğa karşı tecrit edilmiş şehirde, Eskimoların ve kutuplarda bulunan vazifelilerin giydikleri ağır giyim eşyasına lüzum olmayacaktır. Çalışma sahalarında sıcaklık, 5 derecede bulundurulacak, yatılıp kalkılan yerlerde 15 dereceye kadar yükseltilecektir. Bir yelpaze sistemi, tünellerin ılık havasını dağıtarak kardan duvarların sıcaklığını sıfırın altında 5 derece civarında tutacak ve böylece erimelerini önleyecektir. Kardan zeminin cıvıklaşmasına engel olmak için, binalar yerden biraz yüksekte kurulacak ve altlarında, soğuk bir hava cereyanının varlığına imkan verilecektir.

Şehrin yerlileri, dışarı çıkmadıkça gün ışığını görmeyecekler, hele güneşin hiç doğmadığı Aralık ve Ocak gibi yılın en çetin aylarında çıksalar bile güneşten mahrum kalacaklardır. Adamlar, günün sekiz ila on saatinde işleriyle meşgul olacaklardır. Her gece sinema gösterilecektir. Televizyon askeri TV istasyonu tarafından temin edilecektir. Şehrin odaları, bir jimnastik salonu, türlü malların satın alınabileceği bir mağazası ve bir kütüphanesi bulunacaktır. Seri posta servisi ve Birleşik Amerika'daki zevce ve çocuklarla yapılacak telefon konuşmalarının, buz külahında dörder ay tecrit edilecek bu insanları, kendilerini, yuvalarından pek o kadar uzak hissettirmeyeceği umulmaktadır. 

Century Kamp'ın Kesiti

Century Kampı, beş yıllık inşaat denemelerinden sonra kurulmuştur. Çalışma sahalarında bilhassa fenni laboratuvarlar yer alacaksa da, lüzumunda, buz altından kıtalar arası roketler salıvermek veya böyle roketlerin yolunu kesmek için bir askeri tesis kurmakta gerekli planlar, teknikler ve malzeme hazırdır.

Mühendislerin başa çıkamadığı bir şey, duvarların birbirine yaklaşmasına ve tünellerin burkulmasına sebep olan, buzun yavaş, plastik hareketidir. Fakat, belli aralıklarla buzu yontmak suretiyle, bu kampta 10 yıl barınabileceklerini ummaktadırlar.

Amerikan ordusu tarafından gerçekleştirilen bu proje 1959 - 1966 yılları arasında faaliyet göstermiş.

Century Camp dışarıdan bakıldığında bir buz kütlesine benzemesine rağmen, nükleer enerji ile çalışan gizli bir üs olarak Amerikan ordusuna hizmet vermiş.

Nükleer araştırmaların yanı sıra, çevre ölçümleri, iklim, kirlilik ve gelecek ile ilgili çalışmalarda da önemli rol oynamıştır. 5.700.000 $ ı taşınabilir nükleer santral olmak üzere proje 7.920.000 $ mal olmuş.

Çok fazla bilinen bir konu olmadığını düşünerek paylaşmak istedim. Adamların 1960 lı yıllarda planladıkları şeyler bizimi için şimdi bile çok uzak...

Kamptan fotoğraflar...


17 Mart 2013 Pazar

Tarihe düşülen notlar



- Leonard Bernstein'e, kendisinden sık sık "piyanist-kompozitör-orkestra şefi" tabirini kullanmalarından bıkıp bıkmadığını sordular. Bernstein: "Hakikatte bana çok faydası dokunan bir tabir" diye cevap verdi. "Bir gece orkestra şefi olarak pek de iyi sayılmayan bir idare gösterdiğimi farz edin. O zaman halk bunun, bir piyanist için hiç de fena bir netice olmadığını düşünecektir. Yahut eğer mükemmel bir piyano solosu yapamazsam, bir kompozitör için pek fena sayılmazdı diyecekler"

- Başkan Kennedy'nin iktisat baş müşaviri Dr.Walter W.Heller "ortalama" kelimesinin, bilhassa istatistikçilerin ağzında çok lastikli olabileceğini söylüyor ve şu örneği veriyor: "Eğer bir adamın sağ ayağı kızgın bir soba üzerinde, sol ayağı ise buz içinde bulunsa, istatistikçi o adamın ortalama olarak rahat olduğunu söylerdi."


16 Mart 2013 Cumartesi

Reklamlar

Eski reklamlara bakmayı çok seviyorum nedense. Mantıksız geliyor belki ama o elle çizilmiş, montajlanmaya çalışılmış, siyah beyaz, renk seçeneği kısıtlı reklamlar bugünün yaratıcılığına sahip olmasa da, bugün mouse ile tek tıkla yapılan işlerden daha çok emek istediği kesin.

Bir de nostaljidir, hatıradır usta üzerinde yılların kokusu vardır, yaşanmışlığı vardır :)


15 Mart 2013 Cuma

80'ler: Dünyadaki olaylar


Yıl 1985. Her şey tıkırında. Birileri benim yerime ihtiyacım olan her şeyi önüme sunuyor. Üstelik bu hizmetlerin hepsi bedava ve karşılıksız. Sadece "agu" demek ya da ağlamak yetiyor. Hepsi bu. Bu tarihten itibaren internet insan hayatına girmeye başlayacak ve bilgiye ulaşmak sıradanlaşmaya başlayacaktı. 80'ler çocuğu olduğumu düşünmüyorum. 84' doğumlu biri olarak 80'ler beni teğet geçti diyebilirim. Ama az çok nostaljisini hafızamda taşıyorum. Teypten devekuşu kabere dinlediğim zamanları, VHS kasetleri, el radyosu, facıt hesap makinelerini hatırlıyorum. Ha bir de lebelebi tozu vardı ya. O neydi öyle! Çocukların boğazında kalması üzerine planlanmış bir nüfus kontrol gıdası.

80'lerde neler yaşanmış ve olaylar olmuş biraz bakayım dedim. İşte o yılların bize getirdikleri ve bizden götürdükleri;